Rüya değildi. Tanrım, rüya falan değildi işte. Son saniyesine kadar her şey gerçekti.
Sabahın ilk güneşi perdeyi geceleyin çekmediğim için direkt olarak yüzüme vurduğunda yüzümü buruşturarak elimi gözlerime doğru siper etmiştim fakat bundan çok daha beter sorunlarım vardı. Yatakta tam anlamıyla ayaklarım yere gelecek şekilde uyuduğum için belim feci bir şekilde tutulmuştu ve ayrıca tenimin buz gibi olduğunu fark ettiğimde deli gibi bir titreme esir almıştı bedenimi. Sersekçe ayaklandığımda ilk başta zaman-mekan kavramlarını hatırlamaya çalıştım ve saniyeler içerisinde aklıma düşen ilk şey dün gece gördüğüm rüya olmuştu.
Fakat başımı eğip üzerime baktığımda, çıplak olmam ve karnımdaki kurumuş meniler, bunun bir rüya olmadığını birkaç saniye içinde tokat gibi yüzüme çarptı.
Hassiktir. Vante bana el işi vermişti.
Sabahleyin duş alıp kahvaltı ederken de, derslere girip kafeteryaya inerken de bu düşünce hiçbir şekilde aklımdan çıkmamış, beni tam anlamıyla leyla gibi oradan oraya sürüklerken dudaklarımdaki aptal gülümsemeyi söndürtmeme izin vermemişti. Yanımdan gelip geçen insanların bana garip bakışlarla baktığının farkındaydım çünkü gece çıplak uyuduğumdan dolayı biraz üşütmüştüm ve burnumu çeke çeke, salak gibi sırıtarak ortalıkta dolaşıyordum.
Dün hakkında düşününce az çok utansam da her şeye rağmen, harikaydı. Utancımın nedeninin ilk defa birinin bana bu şekilde dokunması ve bu tür karşılıklı şeylere alışık olmadığımdan mı, yoksa bana dokunan kişinin Vante olduğundan mıydı, bilmiyordum fakat üniversiteye giden yetişkin bir erkek olarak liseli aşık kızlar gibi yerimde zıplamamak için kendimi zor tuttuğum bir gerçek vardı ortada.
Kendime gelmek adına başımı iki yana sallayıp bir sonraki dersimin sınıfına doğru ilerlemeye devam ederkwn kızaran yanaklarımı ve dudaklarımdan bir türlü silemediğim aptal gülüşümü daha fazla birilerin görmemesi için yüzümü ellerimle siper ettiğimde yolumu görmek adına araladığım parmaklarım arasından onu görmüştüm.
Vante... Yani, Taehyung sunbae.
Etrafındaki üçüncü sınıflar tam anlamıyla onun için pervane olmuş, onunla konuşmaya çalışırken o ise tam anlamıyla metanetini koruyarak bulunduğum tarafa doğru öylece ilerliyordu. Hemen kalçasının altına kadar inen kabanının içinde siyah kumaş pantolonu ve desenli gömleğiyle gerçekten de göz kamaştırıcıydı. Ona bakarken gerçekten de etrafına yaydığı ışık hüzmelerini görmezden gelememiştim. Ona olan bakış açımın bir günde değişmesinin, Vante olduğunu öğrenmemden kaynaklandığının ben de farkındaydım fakat şöyle bir gerçek vardı ki, ondan etkilenmek için Vante olduğunu öğrenmeme gerek yoktu. O, Kim Taehyung kimliğiyle bile yeterince baştan çıkarıcıydı çünkü.
Fakat... Sikeyim, yine de Kim Taehyung Vante'ydi ve bana dün gece el işi vermişti.
Adımlarını bana doğru atarken yanındakilerin farkına vardığını sanmıyordum fakat onu koridorun sonunda gördüğüm andan itibaren adımlarım ben komut veremeden durmuş ve yalnızca onu izlemeye koyulmuşken bakışlarını bir kereliğine bile gözlerimden çekmemişti. Olduğundan daha dalgalı -hatta kıvırcık- görünen saçları attığı her adımla iki yana doğru sallanırken dudakları düz bir çizgi halindeydi, başı hafif eğik bir şekilde bana bakmayı sürdürüyordu ve ah...
Sanırım kalbimi hissetmiyordum.
Bana doğru attığı her adımda yapabildiğim tek şey, ellerimi göğsümde kavuşturarak büyük gözlerimle ona bakmaktı fakat saniyeler sonra kokusu burnuma çalındığında gözlerim titrekçe kapanmış, ciğerlerimi hafifçe şişirirken yanımdan bir nefes gibi geçip gitmişti. Neye uğradığıma şaşırmış gibi öylece sendelemiş ve göz ucuyla arkasından bakarken bana bir kez bile dönmeden ilerlemesini izlemiştim.