Başımdaki keskin sızıyla bilincimi yavaş yavaş toparlarken buğulu bakışlarım nihayet netlik kazanmıştı ve başımı çevirip etrafa bakındığımda hiç, hem de hiç aşına olmadığım bir yerde olduğumu fark ettim.
"Burası da neresi böyle?"
Hafifçe doğrulduğumda şakaklarıma vuran sızı aniden beynimin içinde patlamış gibi ağrıyı inanılmaz bir raddeye çıkarırken yüzüm buruşmuş, ellerim hemen şakaklarıma gitmişti. Nerede ve neden bu halde olduğumu anlamaya çalışsam da buna zaman kalmadan yanımdaki kapıdan gelen sesle tüm dikkatim oraya yönelmişti.
Kim Taehyung.
Hayır, hayır... Düzeltmeme izin verin.
Bornozlu ve ıslak bir Kim Taehyung.
"Uyanmışsın." Saçındaki ufak havluyla saçlarını kuruturken gerindiği için tüm kasları olduğundan daha da belirgin hale gelmişti ve nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde zaaflarımdan birine dönüşen sağ adonisindeki doğum lekesi neredeyse ağzımın suyunun akmasına sebep olacaktı.
Kalbim ağzımda atıyordu ve yanaklarım al al olurken bakışlarımı çektim üzerinden hissettiğim utançla. Onu karşımda bu halde bulmak olmasına ihtimal vereceğim son şey bile olamazdı. Rüyada falan mıydım acaba?
"Ayıldın mı bari?"
Ayıldım mı? Ha siktir, doğru ya. İçmiştim ben, değil mi?
Durun size her şeyi baştan anlatayım.
Bana tişörtünü verdiği günün üzerinden henüz birkaç gün geçmişti ki Kim Taehyung bana mesaj atmayı sanki huy edinmiş gibi ondan bir mesaj daha almıştım. Benimle tekrar buluşmak istiyordu fakat bu sefer buluşmak istediği yeri bilmiyordum. Bu yüzden de olması gerektiğinden daha geç bir saatte söylediği yere geldiğimde başımı kaldırıp nereye geldiğimi anlamam zor olmadı.
Sikeyim, herif benimle bir otelde buluşmak istemişti.
İçeri girip resepsiyona ismini verdiğimde beni otelin restoranında beklediğini öğrenmiştim. Adımlarım beklemeden onun olduğu yöne giderken kalbim delicesine çarpıyordu. Neden buradaydık, neden buluşmak için sıradan bir kafe değil de bu oteli seçmişti?
Benden ne isteyecekti?
Kafamda dönüp dolaşan tüm bu sorularla onu masalardan birinde otururken bulduğumda bekletmeden karşısındaki yerini almıştım. Her zamanki Kim Taehyung, bana karşı en ufak bir tebessümünü göstermekten çekiniyordu yine fakat farklı bir şeyler vardı, ilk defa onu bu kadar stresli görüyordum.
Benden isteyeceği şey miydi onu streslendiren?
Masaya oturduğum gibi önceden sipariş ettiği yemekler önümüze geldi. İştahımı giderek açan yemeği beklemeden mideme indirirken birkaç kez muhabbet açma girişimlerim başarısızlıkla sonuçlandı. Her seferinde lafımı kestirip atmasıyla artık susmam ve asıl konuyu onun açmasını beklemem gerektiğine karar verdim.
Nitekim beklediğim gibi çıktı.
Önümüzdeki tabaklar boşaldığı gibi garsonlar tarafından toplandı, hayatında ilk defa yemeğe çıkmış çocuklar gibi izliyordum tabakların toplanmasını. İçimde dinmeyen heyecanı susturmaya çalışıyordum çünkü neden burada olduğumuzu hala öğrenememiştim.
Düşüncelerimden beni sıyıran şey önümüze koyulan koca bir içki şişesi ve iki shot bardağı olmuştu.
Kaşlarım çatılırken anlamaya çalışıyordum, Kim Taehyung asla benimle içki içip muhabbet edecek biri değildi. Öyleyse tüm bunlar da neyin nesiydi?