Yağmur başladığında son sınıfların otoparkı çoktan kapanmıştı. Minho'nun içinde oturdum ve birazdan birilerinin dışarı çıkmasını umarak çıkış kapısına gözümü diktim. Kurtarıcım kapşonlusuyla çıkan sevmediğim yüzdü.
Kapının kulpuna uzanırken, "Şaka olmalı bu," dedim.
Çıkacak kişiyi beklemek istiyordum ama bunun ne kadar süreceğini kim bilirdi ki. Bu nedenle Kim Jongin tek seçeneğimdi. Arabadan fırlayıp saçımı kıyamet yağmurundan korumak için tarih kitabımı başımın üstüne tuttum.
"Jongin!" diye seslendim. Şimdi çoktan otoparkın ortasına varmıştı. "Hey, Jongin!"
Durdu ve dönüp bana baktı. Şemsiyesi yoktu ve yağmur yüzünden gömleği üzerine yapışmıştı. Aslında manzara hiç de kötü değildi. Ne yazık ki birazdan soru soracağım için konuşması gerekecekti.
"Arabam çalışmıyor," dedim. "Akü kablon falan var mı?"
Bana doğru yürümeye başladı, bir yandan da başını iki yana sallıyordu. "Hayır, yok."
İç çektim. "Tabii ki yok. Dur tahmin edeyim, Seul'deki arabalar hiç bozulmuyor, değil mi? Tamire de ihtiyaçları olmuyordur kesin."
"Birini arayamaz mısın?"
"Telefonum çalışmıyor."
"Belli ki elini neye atsan bozuluyor."
"Eh, hepimizin bize güzel şeyler alan politikacı ebeveynleri yok. Bazılarımız bir şeyler satın alabilmek için çalışmak zorunda. Ama bir öneride bulunduğun için çok incesin, sağ ol."
Gözlerini devirdi. "Böyle yapacaksan unut gitsin. Sana telefonumu kullanabileceğini söyleyecektim."
"Gerçekten mi?"
"Evet. Ben pisliğin teki değilim."
"Tartışılır."
"Sehun'u arayacaksın herhalde, değil mi?"
İşte şimdi anlaşılmıştı. Önerisinin altında yatan gerçek sebep.
Ama haklıydı. Başka kimi arayabilirdim ki?
Sehun'un akü kablosu olmadığını biliyordum ama en azından beni sinemaya bırakabilirdi. Jongin ile beraber sırılsıklam halde arabama bindik. Halı kaplı koltuklar ertesi gün çamur içinde olacaktı. İşte bunu iple çekiyordum. Jongin bana telefonunu verdi; telefonu Sehun'un telefonunun aynısıydı. Hemen numarayı çevirdim. Sadece Sehun'un telefon numarasınu biliyordum.
"Alo?"
"Selam, Sehun."
"Kyungsoo? Nereden arıyorsun? Numarayı tanıyamadım."
"En çok sevdiğimiz insan evladı sağ olsun, telefonunu kullanma onurunu bana bahşetti."
Sessizlik.
"Jongin'in telefonundan arıyorum."
"Ah."
O burnunu buruşturduğunu bilmek için yüzünü görmeme gerek yoktu.
"Arabam çalışmıyor ve telefonum bozuk. Mesaim de... ah, yedi dakika sonra başlıyor. Lütfen yardım et."
"Hemen geliyorum."
Kapattı.
Telefonu Jongin'e verdim. "Beni almaya geliyor. Yani artık gidebilirsin." Ardından, içimdeki bütün kibarlık kırıntılarını toplayıp kendimi zorlayarak şöyle ekledim: "Ve teşekkürler. Telefon için."
Omzunu silkti fakat arabadan inmek yerine olduğu yerde durdu.
"Bir şey mi vardı?" diye sordum.