Nefret

84 18 9
                                    

Oh Sehun ile nasıl tanıştığımı hatırlamıyorum.

Size ana okulundayken bir kutu pastel boya sayesinde arkadaş olduğumuza dair şirin bir hikâye anlatabilmeyi çok isterdim. Kim bilir, belki de öyle olmuştur fakat şimdi hiçbir şey hatırlamıyorum. İşte o kadar uzun zaman önce tanıştık.

Çok küçük, belki üç dört yaşlarında olduğumuzu biliyorum. Babam ilk defa hapse girmeden önceydi. Hafta sonlan beni oyun oynamamız için Sehun'lara götürürdü. Babam eğer istersem Sehun'un da bize gelebileceğini söylese de onu hiç çağırmazdım. Çünkü henüz minicik bir çocuk olmama rağmen utanıyordum. O sıralar ailemle Namhae dışına yakın bir gecekondu da yaşıyorduk. Sehun ise bir malikânede yaşıyordu. Ayrıca onu davet etsem bize yemek hazırlamayı bile unutacağından emin olduğum bir annem vardı.

Sehun'un nerede oturduğumu görmesini istemiyordum. Yani hayatımla ilgili ondan bile gizli tuttuğum şeyler oldu hep. Ne var ki bu bizim delicesine, belki tehlikeli derecede birbi­ rimize bağlanmamızı engellemedi. Biz bir elmanın iki yarışıydık. Dengemizi korumak için birbirimize ihtiyacımız vardı. Ben raydan çıktığını zamanlar Sehun beni sakinleştiriyor, bana huzur veriyordu.

Tıpkı yedi yaşında en sevdiğim arabamı kazara kırdığım zaman olduğu gibi. Babam yeni yakalanmıştı ve bana verdiği son hediyeydi. Ben orada durmuş cinnet geçirirken, Sehun yavaşça arabayı ellerimden çekti, babasının masasından biraz yapıştırıcı aldı ve arabanın kırılan parçasını yerine yapıştırdı. Sehun sorunu elinden geldiğince halletmişti.

Ben ise o bunu yapamayacak kadar korktuğunda veya utandı­ğında, onu savunuyor, onun adına öfkeleniyordum. Tıpkı dokuzuncu sınıftayken, bizden birkaç yaş büyük olan iğrenç birisi  koridorda ona yumruk attığında yaptığım gibi. Sehun'un morali çok bozulmuş, yumruk yediği için çok utanmıştı ve ben de onun yerine öfkeden deliye dönmüştüm. Böylece o çocuğu bir daha gör­düğümde onu duvara yapıştırmış, kasıklarına dizimi geçirmiştim. Onun yarısı uzunluğunda olmam ne fark ederdi ki? Kankasını koruyan bir oğlanın gazabından kimse kaçamaz. Bu hareketimin sonucunda iki haftalığına okuldan uzaklaştırılmıştım fakat o çocuk bir daha asla Sehun'u vuramadı ve buna değerdi.

Sehun ile birbirimize ihtiyacımız vardı, ikimizin de başka yakın arkadaşı yoktu. Elbette Kim Jongin dışında hemen herkesle dos­tane ilişkiler kuran tiplerdik fakat sanırım Sehun ve benimle zaman geçiren çoğu kişi kendini biraz dışlanmış hissediyordu. Bizim uzun bir geçmişimiz vardı, bir sürü şifreli konuşmamız oluyordu ve evet, belki de yakınlığımız bazılarına biraz fazla tuhaf geliyordu. Fakat bize göre bir sorun yoktu.

Bu bizdik.

Kyungsoo ve Sehun. Sehun ve Kyungsoo. Onun yolu benim yolumdu.

İşte bu yüzden, masasında yığılı yurt dışı üniversite başvurularını görünce biraz panikledim. Sehun yurt dışında okumak istiyordu.

Cornell Üniversitesi başvuru belgesini alarak, "Bunun zamanı geldi mi?" diye sordum.

"Evet. Onları bugün aldım."

Beni annesi ve babası yattıktan sonra eve almıştı, bu nedenle alçak sesle ko­nuşmamız gerekiyordu.

"Vay canına." Belge yığınına göz gezdirdim. "Dartmouth, Stanford, Columbia... çok iddialısınız, Bay Oh."

"Aralarında ne olur ne olmaz diye birkaç sıradan okul da var," dedi pijamasını giyerken. "Sen ne yapacağıma karar verdin mi?"

"Pek sayılmaz," diye itirafettim. "Sen nereye kabul edilirsen ben de peşinden gelir, öğrenci yurdunda yatağının altında yaşarım diye düşünmüştüm."

Lol \\KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin