Ekim sonuna geldiğimizde artık her şey açık ve net ortadaydı. Nasıl olduysa Kim Jongin'e sırılsıklam âşık olmuştum. O ise en yakın arkadaşıma sırılsıklam âşıktı. Fakat her nasılsa durumu düzeltebileceğimi düşünüyordum. Durumu tersine çevirebilir, Jongin'in beraber olmak istediği oğlanın Sehun değil ben olduğumu görmesini sağlayabilirdim. Sadece güzel bir plana ve bir sürü yalana ihtiyacım vardı. Tabii bir de en yakın dostumun yardımına.
Sehun kocaman açtığı gözleriyle inanamayarak, "Ne yapacak mışım?" diye sordu.
Kimsenin dinlemediğinden emin olmak için oturduğumuz masanın etrafina göz attım. Günlerden pazartesiydi ve hafta sonum planımı biçimlendirerek geçirmiş, şimdi de öğle yemeğinde ona anlatıyordum. Gözetlenmediğimizden ve Jongin'in yakınlarda olmadığından emin olunca açıklamaya başladım.
"Sadece sen değil ben de bu işin içindeyim."
"Bu pek rahatlatıcı sayılmaz."
"Haklısın." Hamur gibi bir patates kızartmasını ağzıma attım.
Beleş yemek alabilmek için bir kez daha kantindeki kadına yalan söylemiştim. Şimdi işsiz olduğumdan, buna yakında alışacakmış gibi görünüyordu. Sehun o sabah öğle yemeği için paraya ihtiyacım olup olma dığını sormuştu fakat ben hayır demiştim. Odasında kalmama izin vererek bana zaten yeterince yardım ediyordu, bir de ondan para alamazdım. Ona biraz birikmiş param olduğunu söyledim. Elbette bana inandı.
"Güven bana," dedim. "bu işe yarayacak."
"Bunu derken neyi kast ettiğinden emin değilim."
"Tamam. Peki." Boş tepsimi yana ittim ve dirseklerimi masaya yaslayarak öne uzandım. "Pekâlâ, Jongin benden hoşlanıyor ama benim sen olduğumu sanıyor. Ve benim olduğumu sandığı kişiden de nefret ediyor. Buraya kadar tamam mı?"
"Sanırım. Ama kafam karıştı. Sonradan internette yine mi konuştunuz?"
Eğilip bükülerek, "Sadece... bir kez daha," dedim.
Aslında altı kezdi.
Bundan biraz rahatsız olduğu belli olan Sehun, "Soo," dedi. "Söyleseydin iyi olurdu, internette sohbet ettiğimizi sanıyorsa koridorda bana sürekli el sallamasının nedeni de anlaşılmış olurdu. Keşke daha önce söyleseydin."
"Biliyorum," dedim. "Ama hiç beklenmedik şekilde gelişti. Aklımda onunla bir daha konuşmak yoktu."
Ve sonra bir kez daha... ve bir kez dalıa...
"Soo, hala konuştuğu kişinin sen olduğunu ona neden söylemediğini anlamıyorum."
"Dedim ya," diye homurdandım. "Bunu denedim, karşılıklı konuşurken beni dinlemiyor bile, internet üzerinden denediğimde de sohbetten çıktı. Ve bunu ona şimdi söyler veya e-postada yazarım da bu kadar zamandır onunla dalga geçtiğimi düşünmesinden korkuyorum."
"Peki diğer seçenek... ona daha çok yalan söylemek mi?"
"Aynen öyle. Ama iyi bir amaç uğruna."
Sehun bir bakışla, "İyi bir amaç uğruna," diye tekrarladı.
"Aşk hayatım," dedim, "öyle ümitsiz durumda ki yardıma ihtiyacım var. Bana yardım edersen sevaba girersin."
"Bilmiyorum..."
"Bilecek ne var?" diye sordum. "Zor olmayacak ve uzun sürmeyecek. Basitçe Jongin'i ilgilendiği kişinin sen değil ben olduğuma ikna edeceğiz. Bu ikimiz için de çok faydalı olacak."
"Bunu nasıl yapacağız?"
"Bunu sorduğuna çok sevindim canım benim, bir tanecik arkadaşım. Çok basit. Onu bana ısındıracağız. Ben senin için ona iyi davramyormuş gibi görüneceğim ve o da senden hoşlandığı için uyum gösterecek. Ama sonra onu senin beraber olmak isteyeceği türde bir oğlan falan olmadığına ikna edeceğiz. Senin hakkında yanıldığını düşünmesini sağlayacağız. O zamana kadar bana yakınlaşmış olacak ve aslında ne kadar harika oldumu anlayacak. Ve bam! Teypten Boyz II Men çalarken Minho'nun arka koltuğunda Jongin ile öpüşüyorum."