Tamam, belki kendime biraz fazla güveniyordum.
Yani birazcık.
Ama şimdiye kadar planım gayet güzel ilerliyordu. Salı giinü Jongin'den bir kalem ödünç istediğimde vermişti. Perşembe günü de güya kazara masamdan düşürdüğüm kitaplarımı toplamama yardım etmişti.
İlerleme diye buna derim!
Fakat planımın tek bir ölümcül hatası vardı çünkü Jongin'in aniden tiksinmemesini sağlasam da, Sehun'a daha az bayılmasını sağlamanın imkânsız olduğu gitgide belli oluyordu. Görünüşe göre Sehun'la mükemmel bir siber bağlantıya sahip olduğunu düşünen Jongin, onunla gerçek hayatta da bağlantı kurmaya çalışmaktan vazgeçmiyordu. Sonraki hafta boyunca, okulda onun yanına gitti, otoparkta ona el salladı ve öğle yemeğinde yanında olmayı teklif edip durdu.
Sehun sürekli bir bahane buluyordu fakat sorun da buydu. Sehun öyle iyi, öyle kibardı ki hiç kimse kendilerinden kaçmaya çalıştığını anlamıyordu.
"Bu konuda bir şey yapmamız gerek," dedim. "Ondan uzak durmak yetmeyecek."
"Başka ne yapabilirim, bilmiyorum," dedi. O sabah dersten önce otoparkta buluşmuş, beraber okula doğru yürüyorduk. "Ayrıca bana sürekli suşi emojisi yollayıp duruyor."
Güldüm.
"Anlamıyorum," dedi.
"Bize özel bir şaka. Bir keresinde emoji savaşı yapmıştık. Suşi emojisiyle savaşı bitirmiştik."
"Soo, buna nasıl cevap vereceğimi bilmiyorum."
"Verme," dedim. "Hatta... bırak bunu ben yapayım. Sen onu korkutup kaçıramayacak kadar kibar olabilirsin ama ben öyle değilim. Haydi, bana telefonunu ver."
Telefonunu cebinden çıkarıp bana uzattı. "Sende kalabikir," dedi. "Daha önce dediğim gibi, beni arayan veya mesaj atan sadece iki kişi var, sen ve ağabeyim. Şey, tabii şimdi bir de Jongin var sanırım ama o zaten sana mesaj atıyor sayılır, o yüzden..."
Telefonu cebime koydum ve tek kolumu Sehun'un omzuna attım. "Teşekkürler. Son zamanlarda sana gelmiş geçmiş en muhteşem, en cömert, en harika arkadaş olduğunu söylemiş miydim?"
"Evet. Dün akşam benden bilgisayarı istediğinde."
"Doğru."
"Ve beş dakika önce kahvemin yarısını bitirmene izin verdiğimde."
"Tabii ya. Sonuçta ben kadir kıymet bilen bir insanım. Bana sahip olduğun için şanslısın."
"Pek se alçakgönüllüsün." Sıntarak beni dürttü. "Ama Jongin meselesini ne yapacağız? Ondan kaçınmanı işe yaramayacaksa..."
Fakat Sehun sorusunu sormaya fırsat bulamadan, iyi insan lafının üstüne geldi. Jongin köşeyi dönmüş, bize doğru yürüyordu.
O önümüzde dikilinceye kadar Sehun ancak gergin bir "Tüh" demeyi başarabildi.Jongin parlak bir gülümsemeyle, "Sehun," dedi.
Bu gülümseme bana olmalıydı. Fakat hissettiğim o mantıksız, keskin kıskançlığı içimden attım.
Sehun yanımda kıpırdanarak, "Merhaba," dedi.
"Nasılsın?" diye sordu Jongin.
"İyi." Sehun yalvaran gözlerle bana baktı.
Ancak o zaman Jongin orada durduğumu gördü.
"Ah, Kyungsoo," dedi. "Sana da merhaba."
"Selam. Bay Park'ın dersi için okumaları yaptın mı?"