Doh ailesi "aile günleri"ni çok ciddiye almazdı. Aslında bir araya gelmeyi içeren bayramlarda da böyleydi. Babam, anne ve babasıyla yakın değildi. Ben de onlarla yalnızca bir kez, beş yaşındayken tanışmıştım ve şimdi onlar hakkında tek bildiğim Korede bir yerlerde yaşadıklarıydı. Anneannem ben doğduktan birkaç ay sonra vefat etmişti ve dedem de ben dokuz yaşındayken ölmüştü. Evin tek çocuğına, anneme bırakmış olsa da normalde soğuk, yabani bir tipti. Annem üç kişi için özene bezene yemek hazırlamayı saçma bulurdu ve babam tutuklandıktan sonra sanırım bu daha da saçma gelmeye başladı.
Öte yandan Oh ailesi "aile gün"lerine bayılıyordu. Birkaç yıl önce Sehun'un anne ve babası pek evde olmuyordu. Sürekli iş gezilerine gidiyorlardı ve Sehun zamanının büyük çoğunluğunu büyükannesinde geçiriyordu. Fakat o zaman bile, aile dağılıyormuş gibi görünürken bile, Bay Oh ve Bayan Lee daima aile günü için eve dönerdi.
Yemeğe çok özenirlerdi: kocaman bir tavuk, tadabileceğiniz en leziz yemekler, kocaman bir aç insan ordusunu doyuracak kadar çok tatlılar. Ayrıca aileden gördükleri herkesi davet ederlerdi: sülalelerini, arkadaşlarını, arkadaşlarının arkadaşlarını. Bu da şölende benim de bulunmam anlamına geliyordu. Bu benim yılımın en güzel günüydü (chuseok zamanından bile) ve bu kadar mutlu ve neşeliyken karanlık, sessiz bir eve dönmek hep çok kötü gelirdi.
Fakat bu yıl farklıydı.
Bu yıl aile günü şölenlerini sabah kalktığım andan gece yatıncaya dek takip edebilirdim.
Bu konuda son derece heyecanlıydım ve hatta Bayan Lee'nin annemi davet etme talebi bile beni kötü hissettiremedi.O sabah Bayan Lee'nin evi temizlemesine yardım ederken bana, "Yemekler herkese yeter de artar bile," dedi. "Şu sıralar aranız kötü, biliyorum ama annen akşam yemeğine her zaman davetli ve üstelik biz de aranızda tampon bölge olabiliriz. Bu ikinize de iyi gelebilir."
"Bakalım," dedim. "Ama sanırım bugün çalışması gerekiyor. Satış işinin bu zamanlarda ne kadar yoğun olduğunu bilirsiniz..."
Bayan Lee başını salladı. Bu konuda soru sormadığı için rahatlayarak başımı salladım. Ondan sonra bütün gün harika geçti. Güzel yemekler, bir sürü insan. Oh'lar aile gününü bütün gün kutluyordu.
Ve ertesi sabah da.
Oh ailesi sadece aile günü yapmayı değil, Kara Cuma'yı da seviyordu.
Sabaha karşı saat dörtte Tech Plus'ın, yani Gimhae'deki tek teknoloji marketinin önünde dikilirken Sehun'a, "Anlamıyorum,"dedim. O öğleden sonra kitapçıda çalışmanı gerekiyordu ve bu kadar erken kalktığım için pişman olacağımı biliyordum. " Sizde para bol. Kara Cuma benim gibi fakirlere yönelik bir şey değil miydi? Böylece siz zenginler Açlık Oyunları'nda olduğu gibi koltuğunuza kurulup bizi yarı fiyatına düşmüş bir iPod için ölümüne savaşırken izlemiyor muydunuz?"
"Bizde para bol falan değil," dedi Sehun.
"Pardon, arabanın markası nedir acaba?"
"Lexus."
"Ağabeyinin arabası?"
İç çekti. "Porsche."
"Söyleyeceklerim bu kadar."
Omzunu silkti. "Bizimkiler indirimlerden hoşlanıyor."
O an Bay Oh ve Bayan Lee ciddi bir Noel alışverişi yapacakları alışveriş merkezinin önünde bekliyorlardı. Saat yediden önce uyanık olmaktan nefret etsem de (tamam, gerçekçi olalım, elimde olsa öğleden önce uyanmazdım), fazla şikâyet edemezdim. Sehun ile ben Kara Cuma görevlerinin en kolayını kapmıştık. Sadece koşmalı, en yeni video oyun konsolunu kapmalı ve çıkıp gitmeliydik.