Jongin'le okul dışında bir sonraki karşılaşmam, tuhaf ama çevirdiğim dolaplar neticesinde olmadı. Bu kez aralık ayının başında serin bir cumartesi günü tesadüfen Namhae Devlet Kütüphanesinde karşılaştık.
Birinci katta raflara göz atıyordum ki tanıdık bir ses bana seslendi. Başımı kaldırdığımda onu sarı sayfalı bir defter ve kocaman, deri kapaklı bir kitapla köşedeki masalardan birinde otururken gördüm. Kocaman, retro tarzda bir kulaklık takmıştı. Elini kaldırıp beni çağırdığında, kalbim lıızla çarpmaya başladı.Yanına gidince, " Selam," dedim. " Burada ne arıyorsun?"
Kulaklıkları çıkarıp boynuna indirerek, "Araştırma," dedi. "Tarih ödevi için." Önündeki deri kaplı kitaba vurdu. "Dersle ilgili not alıyordum."
"Yaşasın, tarih."
"Zamanında sıklıkla söylenmiş sözcükler."
Gülümseyerek defteri kaldırdım. Kocaman ve çok ağırdı. "Bunu gerçekten okuyacak mısın?" diye sordum. "Biliyor musun, yeni bir icat çıktı. Adı internet. Bu ve daha fazlasına, hem de kâğıl kesikleri olmaksızın ulaşman artık mümkün."
"Kâğıt kesikleri öğrenmeye aç insanlar için savaş yaraları gibidir," dedi gülümseyerek. "Sanırım ben biraz eski kafalıyım. Bilgileri gerçek bir kitaptan almayı seviyorum, kalem ve kâğıl kullanmayı tercih ediyorum."
"Bense Wikipedia'nm en iyi dostuyum."
"O sitenin içindeki bilgilerin ne yazık ki çoğu zaman yanlış olduğunu biliyorsun, değil mi? Çünkü herkes o bilgileri değiştirebiliyor."
"Evet. Ne yazık ki yanlış olmaları için o bilgileri değiştiren kişi benim."
"Demek ülkedeki liselilerin yarısı araştırma makalelerinden kırık not aldıkları için sana teşekkür etmeli."
"Evet, efendim. Ben bir şöhretim. Veya bilgi düzeltme işi isim kullanarak yapılsaydı şöhret olabilirdim diyelim."
Güldüğünde, karnımdaki kelebekleri hâlâ hissetsem de biraz rahatlamıştım. Konuşmamız doğal geliyordu. Tıpkı haftalarca önce mesajlaşırken olduğu gibi. Tıpkı, itirafetmek gerekirse, hâlâ gönderdiğim mesajlarımızda olduğu gibi.
Kara Cuma olayından beri Sehun'un odasında uyumamıştım ve konuk odasının sessizliği uykusuzluğumu perçinlemişti. Geçen iki hafta içinde en az üç kez gördüğüm kâbusumu ela. Paniklemiş halde ve yapayalnız hissederek uyandığımda Jongin'e mesaj atmak kolaydı. Elini uzatmak ve birinin cevap vereceğini bilmek. Kendime yakında bunu keseceğimi söyleyip duruyordum. Veya bunun aslında planıma zarar vermediğini. Belki böylece Sehun'u onunla yüz yüzeyken çok garip davrandığı lıaldc böyle mesajlar gönderebildiği için daha da dengesiz bulabilirdi.
Kendime öyle çok yalan söylemiştim ki artık neye inanacağımı ben de bilmiyordum. Sadece ondan çok hoşlandığımı biliyordum. Hem de çok. Ve bir ay boyunca gıdım gıdım ona yaklaşmışken, en sonunda yüz yüzeyken o bağı yakalıyorduk.
"Peki burada ne arıyorsun?" diye sordu. "Madem bir 21. yüzyıl insanısın?"
"Sehun için birkaç kitap bırakmaya geldim," dedim. "Kitapçıdan izinli olduğum tek günümde yine kendimi kitapların arasında buldum."
"Bu kötü bir şey mi?"
"Hayır, sadece ironik. Hatta buraya da iş başvurusu yapmıştım. Ne yazık ki kütüphaneci en son iki genç işe aldığında onları rafların arasında öpüşürken yakalamış. Hem de defalarca kez."
Jongin kaleminin ucuyla çenesini kaşıyarak, "ilginç," dedi. " Namhae Kütüphanesinin bu kadar sansasyonel bir yer olduğunu kim tahmin ederdi?"