Can Güngör, Yalnız Ölmek
Güneş, dürüldüğü zaman,
Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman,
Dağlar, yürütüldüğü zaman,
Gebe develer salıverildiği zaman.
Yaban hayatı yaşayan tüm canlılar toplandığı zaman,
Denizler kaynatıldığı zaman,
Ruhlar bedenlerle eşleştirildiği zaman,
Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman,
Amel defterleri açıldığı zaman,
Gökyüzü yerinden sıyrılıp koparıldığı zaman,
Cehennem alevlendirildiği zaman,
Cennet yaklaştırıldığı zaman,
Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir.Tekvir, 1-14
"...İnsanların zaten temel hakkı olan tüm bu şeyler, artık bir lüks sayılmaktadır. Evet, Türkiye'de yaşamak bir lükstür..."
Mahir, bakışlarını televizyondan ayırmadan pürdikkat bir şekilde ekranda basın toplantısı yapan siyasetçiyi izlemeye devam etti. Ercüment Bekşen'in kravatı gevşemiş ve alnı terlemişti. Mahir'in kara gözlerinde sonsuz bir ızdırap peyda oldu. Omzuna biri çarptı, fark etmedi.
Arkasını döndü. Binadan çıkmadan önce elindeki araştırma yazılarına baktı. Koltuk altına sıkıştırdı sonra dosyaları. Elini pantolonunun cebine attı, içindeki yüzük kutusunun yerinde olup olmadığını kontrol etti.
Telefonu çalmaya başladı. Birkaç kere açmak için uğraştı, dokunmatiği kaydırmaya çalıştı ama hem soğuktan hem de telefonun miadı dolduğundan zor olmuştu.
"Asiye!" Dedi gülümseyen yüzüyle.
"Mahir, nerede kaldın?"
"Geleceğim güzelim, haberleri derleyip toparlıyordum. Yarın büyük gün, biliyorsun. Sevgilin parayı kıracak."
"Kırmasan da olur."
Mahir gülümsedi. "Akşam yanına uğrayacağım, tamam mı? Pencerenin dibinden ayrılma. El sallayacağım."
"Ben geleyim eve. Yemek de yaparım."
"Yok, ben geleceğim." Mahir derin bir nefes verdi. "Sen bekle, geleceğim."
"Peki, bekleyeceğim."
"Hep beklersin."
"Hep!"
Mahir vedalaşıp telefonu kapattığında terleyen avuçlarını eskimiş kot pantolonuna sildi. Kapıyı çaldı, içeri girdi.
"Gel Mahir gel, ben de seni çağıracaktım."
"Hayırdır Rıza müdürüm?"
Rıza Müdür, elindeki dosyaları sallayıp masaya attı. "Mümkün değil, yayınlayamam ben bu haberleri."
Mahir'in gözleri büyüdü. Masanın üzerindeki dört aylık emeğine dokundu. "Ne demek yayınlayamam müdürüm? Ben bu haberi yapmak için gece gündüz çalıştım, gözüme gram uyku girmedi. Nasıl böyle bir şey söylersiniz şimdi? Ağzınızdan çıkanı kulağınız işitiyor mu?"
"Olmaz dedim, Mahir. Orada yazanları aklın alıyor mu senin?"
"Hepsi gerçek." Dedi üstüne basa basa. "Ercüment Bekşen, şerefsizin teki."
"Mahir," Rıza müdür sesini kıstı. Sanki biri varmış gibi etrafını kontrol etti. "Hepimizin başı yanar. Seçimlere çok az kaldı, üst taraftan nasıl bir mobbing yediğimizin farkında değil misin? Unut bu haberi, eğer kurcalarsan buradaki işine bir son vermek zorunda kalacağım. Yapma, daha çok gençsin. Birkaç asparagastan kimse ölmez, cebine beş kuruş para girsin. Oyalanma bunlarla."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇKİNLER
General FictionCihangir, Faysal, Mahir ve Arden dört çocukluk arkadaşıdır. Bir gün içlerinden birinin bir gecede hayatı değişir. Arden, sessiz sedasız gider. Arden'in gidişiyle dört arkadaşın yolları ayrılır. Birbirlerini bir daha görmezler. Yıllar sonra onları bi...