🍃2🍃

440 49 176
                                    


Yayınlama tarihi:
6 Ocak 2020
22:15

~~~~~~~~~~~~~~~~~

Küçük bir çocuğun yokuş aşağı koşması gibi seni düşünmek. Biraz heyecan verici, biraz da düşecekmiş korkusu.
~Cemal Süreya~

~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Rahmi Amca arayarak akşam geleceklerini söylediklerinde kalbimi garip bir heyecan sarmış ve bu heyecanı anlamlandıramamıştım. Bana çok yabancı bir duyguydu. Kalbim yeni yeni tanışıyordu bu duyguyla. Adını sanını bilmediğim bu duygular içinde yüzdüm o gün akşama kadar. Akşam olupta kapı çalınca, o garip heyecan elimi kolumu bağladı bu defa. Hiç görmediğim ve sadece ismini duyduğum biri için bu kadar heyecan fazlaydı bana göre. Hatta içimde bir ton saydırmıştım kalbime. Az sakin, diye. Ama sözüm geçmiyordu işte. Deli gibi atıyordu.

Neyse ki kapıyı Fatih Abi'm açmıştı da rahat bir nefes almıştım. Babaannem de kalkmış yavaş adımlarla koridora gelmişti. Bende arkalarındaydım. Rahmi Amca ve Kumru Teyze en evvel girdiler içeriye. İkisinin de yüzünde güller açıyordu. Arkalarında uzun boyuyla birinin silüeti. Hemen başımı yere eğdim. Bakmak istedim ama o kadar utanıyordum ki bakışlarım istemsiz yere inmişti. Yanaklarım kor misali. Yanaklarım utanmaktan yanınca daha çok utanmıştım. İçeriye geçtiler. Ben ise hemen mutfağa koştum. Elim titreye titreye kahve hazırladım. İçerde konuşulanları pek duymuyordum. Anlaşılmıyordu dedikleri. Kahve hazır olunca. Derin nefesler alıp vererek kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Bir yandan da kızıyordum kendime. "Neyin heyecanı bu kızım. Bir kendine gel. O da nihayetinde bir Allah kulu. O kadar heyecana ne gerek var. Sakinleş çabuk yoksa elimden çekeceğin var." Ama söz dinlemiyordu işte. Belki de ilk defa sözüm geçmiyordu kalbime.

Kahveleri nasıl götürdüm, nasıl ikram ettim inanın hiç bilmiyorum. Tek hatırladığım kapıdan içeri girerken karşımda onu gördüğüm. Dalgalı ve biraz uzun saçları hafifçe arkaya doğru taranmıştı. Birkaç perçemi alnına düşmüş alnını usulca gölgeliyordu. Koyu kahve gözleri oldukça parlaktı. Kaşları gür ve düzdü. Düz kemerli burnu oval yüzüne oldukça yakışıyordu. Esmer tenliydi. Geniş omuzlarını örten siyah bir ceket vardı üzerinde. İçine ise açık yeşil bir kazak giymişti. En sevdiğim renk yeşil ya hemen aynı rengi sevdiğimize kanaat getirmiştim o an. Kapıdan girer girmez göz göze geldiğimiz o bir iki saniyede keşfe çıkmıştı gözlerim karşımdaki adamın yüzünde. Sonra hemen başımı eğmiştim. Yaptığımdan utanmıştım. Beni utandıran onun da beni böyle incelemiş olma ihtimaliydi aslında. Kahveleri ikram edip hemen çıkmıştım odadan.

O akşam onlar eve gittikten sonra. Babaannem yanıma gelip bir dizi nasihat sıralamıştı. Ona göre artık evlilik yaşımdı. Daha 20 yaşlarındaydım oysa. Oldukça erken bir yaştı benim için. Ama babaanneme göre tam zamanıydı. Üstelik kendi hallerinde iyi bir aileydiler. Bu zamanda böyle bir aile zor bulunurmuş. Oğlanda pek yakışıklıymış. Hem efendi biriymiş. Oturup kalkmayı bilen saygılı bir gençmiş. Sıralamıştı da sıralamıştı o gece babaannem. Ben ise sadece dinlemekle kalmıştım. Düşünmeye ihtiyacım vardı, o da hissetmiş olacak ki bana düşünmem için birkaç gün verdi. Üstelik Rüzgar ile dışarda görüşüp konuşmamız için ayrıca bir zaman dilimi ayarlamayı da teklif etmişti. Ama Rüzgar gerek duymamıştı. O hemen daha akşam "Evet!" demişti bile.

"Ne yani bu kadar kolay mıydı?Hem neden ve niçin evet? Görür görmez bende neyi sevip beğenmiş olabilirdi ki? Neyimden hoşlanıp kabul etmiş olabilirdi ki?"

Tüm bu sorular o gece iş birliği yapmış gibi aynı anda kafama üşüştüler. Üstelik uyutmadılar sabaha kadar. Nerden bilebilirdim ki sabaha kadar cebelleştiğim,varsayımlarda bulunup kendimce cevaplar ayarladığım, sayısız ihtimallerde bulunduğum bu soruların cevabının olmadığını. Nerden bilebilirdim ki sadece ailesi istediği için "Evet!" dediğini.

Nerden bilebilirdim ki onun o gece benim gibi heyecanlı olmadığını ve dahi umrunda olmadığımı. Nerden bilebilirdim ki beni sevip beğendiği için kabul etmediğini. Bunu çok zaman sonra anlayacaktım ve bu her gün bir bıçak gibi yüreğimi delip oluk oluk kanlar akıtacaktı. Durmadan kanayacaktı yaram ne zaman kabuk bağlayacağını bilmeden.

Ertesi gün bir görüşme ayarlandı. O da babaannemin ısrarıyla. Çünkü Fatih Abi'm biraz diretmişti. Önce konuşup biraz tanışmamız gerektiğini düşünmüştü.
Rüzgar ve ben, Fatih Abim'inde bizimle gelmesiyle bir kafede buluşup biraz zaman geçirecektik. Abim ile iki arkadaş, iki yoldaştık. O yüzden yanımda olması bana inanılmaz bir güç vermişti o gün. Ne benim ne de Rüzgar'ın pek konuşamadığı bir görüşme olmuştu gerçi. Ama buluşmuştuk işte ilk defa. O Oldukça sakin ve rahattı. Bakışlarından hiç bir anlam çıkaramamış olmamın dışında olumsuz bir şey olmamıştı. Saygılı ve güzel konuşuyordu. Gerçekten de efendi birine benziyordu babaannemin anlattığı gibi.

Bir ara konu kitaplara geldi. Abim nasıl bir kitap delisi olduğumu anlatmıştı. Birkaç tatlı hatıramızı anlatmış gülümsetmişti beni.
Anlaşılan duygularımı hissetmişti. Kitap delisi biri elbet kitap delisi bir eş ister. Konuyu açmasının nedeni barizdi. Rüzgar'ın da kitaplarla ilgisi olup olmadığını ortaya çıkartmaktı.
Rüzgar sadece dinlemiş gülümseten bir kaç yerde hafifçe tebessüm etmişti.

"Ben pek kitap okumam hatta nerdeyse hiç okumam. İşlerden pek fırsatım olmuyor. Ama babam çok sever. Onun büyük bir kütüphanesi vardır. Gününün çoğunu orada geçirir. Bir keresinde okumamı çok istediği bir kitap vardı. Imm ismi ......... Neydi ?
Ha! Mesnevi-i Nuri'ye. Evet sanırım buydu ismi." Sözün burasında dayanamamış söze girmiştim. Sonradan yüzümde utanmaktan dolayı yanmalar oluşacaktı ama iş işten geçmiş olacaktı. Çünkü elimde olmadan heyecanlanmıştım bu kitabı okumuş olmasına.

"Mesnevi-i Nuri'ye çok güzel ve ilmi açıdan çok zengin bir kitap.
Koca külliyatın bir fihristesi. Bir özeti. Bir satırı bir kitap kadar şeyi anlatır. Okurken insan bambaşka alemlerde bulur kendini."

Susup gözlerini bana dikmişti. Ben ise masadaki peçeteliğe kilitlemiştim bakışlarımı. Hemen karşımdaydı. Bakışlarımın onun parlak kahvei gözleriyle buluşmaması için büyük bir mücadele veriyordum utancımdan. Şayet göz göze gelir de bakışlarımız buluşursa o an nefesim kesilecek de bayılacakmış gibi bir his vardı içimde. Dedim ya yabancısıydım bu duyguların. Nasıl davranacağımı, yüreğimdeki bu duygu karmaşasıyla nasıl baş edeceğimi inanın hiç bilmiyordum ve ne hissettiğimi de. Karşımdaki de benimle aynı duygu ve hisler içinde miydi bunu o an ölesiye merak etmiştim. Ama o kadar rahattı ki anlaşılmıyordu Rüzgar'ın heyecanı.
"Evet!" demişti daha dün ilk gelişinde, ilk karşılaşmasında. Neye dayanarak "Evet!" demişti ki. Ben o evetin izlerini bakışlarında, tavırlarında her hareketinde aradım durdum o bir saatlik buluşma da dedektif misali. Ama tek bir bulguya rastlayamadan elim boş dönmüştüm eve. Kafamdaki sorulara cevap bulamadığım gibi yanına yenilerini eklemiş olarak ayrılmıştım oradan.

Ben Mesnevi-i Nuri'ye hakkındaki düşüncelerimi bitirince devam etmişti sözlerine sonrasında.

"Babam da tıpkı böyle demişti kitap için. Bir kaç sayfasını okudum ama devam edemedim. Dili çok ağırdı anlamıyordum."

"Evet dili biraz ağır. Bende başta bu yüzden okumamazlık ettim. Ama Neva ile ara ara beraber okumalarımız ve onun küçük izahları sayesinde yavaş yavaş anlamaya başladım. Şimdi rahatlıkla okuyorum. Okudukça dil alışıyor ya artık ağır gelmiyor dili. Bakma öyle anlattığıma. Ben de çok fazla zaman bulamıyorum okumaya ama ara sıra açıp okuyorum."

Abim önündeki çayı arada yudumlayarak konuşuyordu. Rüzgar ise abime dönmüş donuk bakışlarla onu dinliyordu. Ben de o donuk bakışların sahibine. Öylece dalmıştım farkında olmadan. Abimin seslenmesi ile hafifçe irkilmiştim. Kitap ile ilgili bir şey sormuştu. Kendimi toplayıp cevap vermiştim.

Bu konuşmadan da anlamıştım ki Rüzgar'ın kitaplarla pek arası yoktu. Bu, açıkçası daha orda masadayken beni üzmüştü. Kitap aşığı bir babası vardı. Bunu da o koca kütüphaneden dolayı düşünmüştüm. Ama o, babasının aksine kitaplara oldukça uzak ve yabancıydı. Hem de çok yabancıydı. Sanki kitap aşığı bir babanın elinde büyüyen o değildi gibi. O babasını anlatırken istemsizce babam gelmişti aklıma ve gözlerim dolmuştu. Çünkü okuduğum çoğu kitaplar annemden ve babamdan kalan kitaplardı.

MİHEN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin