Yayınlama tarihi:
27 Aralık 2020 2.05•••••••••
Yüreğin çığlık çığlığa cümleler kurarken dilin avaz avaz susuyorsa çaresizsin...
Çaresizim hemde hiç olmadığı kadar....
••••••••••••
Gözlerim sedyedeki cansız bedeninde, donuk ama hâlâ göz kamaştıran çehresinde . Uyuyan bir güzel misali.
Hızla ambulansa konuluyor. Kapıyı kapatmaya hazırlanırlarken oksijen tüpünün takıldığını görüyorum . Benim nefessiz bıraktığımı çok sonradan farkedeceğim ciğerlerine nefes gönderiyorlar sanki.
Ambulans bilinmezliğe doğru yol alırken benim deminden beri dik tutmak için olanca gücümle uğraştığım dizlerimin bağı çözülüyor. Artık sözüm geçmiyor onlara.
Babamın şefkatli eli sağ omuzuma iniyor. Boğuk ve hüzünlü bir ses tonuyla"Kalk evlat. Kalk da hastaneye gidelim." diyor. Başım ona çevriliyor. Ağarmış saçıyla bükülmüş beliyle ve dahi yüzünde ki yorgun çehreyle bana bakıyor o da. Ağarmış saçları kim bilir kaç hüzne tanık. Yüzünde ki çizgiler kim bilir kaç acının izini taşıyor. Bükülmüş beli kim bilir kaç ağır yükü sırtlamış. Ya kederli ve yorgun bakışları kim bilir kaç olayın yamacına düşmüştür...
Bu evde en çok o seviyor Neva'yı ve tabi annem. Onların tek gelini. Peki ben ? Ben de seviyor muyum? Bunun analizini yapmayı başka zamana erteleyerek ayağa kalkıyorum. Çünkü cevabı meçhul.Yağmaya meyletmiş rahmet bulutlarını durduruyorum inatla ve silkelenip ayağa kalkıyorum babamın talimatıyla. Etrafta meraklı komşular toplaşmış. Birer akbaba gibi çullanmış her biri. Özellikle de Naciye Teyze. Çoktan senaryoyu kurup içini doldurarak kaleme bile aldığına yemin edebilirim. O yazıp çiziyor diğer kulaklara teslim ediyor. Onlarda diğer kulaklara. Taki mahalleden mahalleye dolaşana kadar. Şu Naciye Teyze'den iyi bir romancı olur ya neyse.
Allah bilir Neva'nın durumunu nasıl yazıp çizmiştir. Şu Naciye Teyze'ye gidip Neva'yı değil beni yaz, çiz, diyesim var. İbreti alem olayım elaleme de onlar eşlerinin kıymetini bilip onlarla ilgilensinler. Sorumluluklarını yerine getirsinler. Şayet bende sorumluluğumu yerine getirseydim, eşimle ilgilenseydim, şu an Neva o sedyede olmayacaktı. Hayatına kastetmeyecekti. Ellerinden sımsıkı tutsaydım eşimin gitmek istemeyecekti bu hayattan. Yaşamaktan vazgeçmeyecekti. Kim bilir nasıl yükler bindirdim zayıf omuzuna? Kim bilir hangi kederleri göğüsledi kalbi? Kim bilir kaç hüznü sakladı masum gülüşünün arkasında?
Kaç damla yaşı emanet bıraktı gecenin koynuna?Onu o kadar ihmal ettim ki, o kadar görmezden geldim ki, o kadar yalnız bıraktım ki arkasını dönüp gitmek istedi işte. Buna kanaat getiriyorum o an. Şayet öyle olmasaydı Neva şu an evlatlarının yamacında ve kim bilir şu an akşam yemeği ile meşgul olacaktı. Ya da kitap okuyacaktı. Belki de saklambaç oynuyor olacaktı dolapların içine saklanarak, diye tahminler yürütüyorum. Bir keresinde şahit olmuştum çünkü. Bir akşam hırkamı dolaptan çıkarıp dışarı çıkacaktım. Arkadaşlar çağırmıştı. Kafe de toplanacaktık. Gündüzün yorgunluğunu ya bizim Ahmet Abi'nin kafesinde ya da künefeci Nazım'da atardık çünkü. Oysa yorgunluğumuzu evde çoluk çocuğumuzla en güzel şekilde atabilirdik. Hele Neva bir iyileşsin eve gelsin. Her akşam ben ebe olacağım. Tıpkı o akşam gibi dolapta bulup ben sobeleyeceğim onu. Tabi o akşam sobelememiştim. Aksine "Burda ne işin var kadın!" der gibi bakmış hiç bir şey demeden hırkamı alıp çıkmıştım. O da yanakları kızarmış bir şekilde dolaptan çıkıp mutfağa geçmişti.
Bu kararımı aklımın bir köşesine not edip arabaya doğru gidiyorum. O sırada büyük oğlum ağlayarak yanıma geliyor.
O kadar korkmuş ve üzülmüş ki. İnci taneleri durmadan yere düşüyor. Yere çömelip ona sarılıyorum.
Belki de ilk defa bu denli kucaklıyorum oğlumu. Sımsıkı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİHEN (Tamamlandı)
Teen Fiction~Tamamlandı~ Bekleyişler durağında yılları geçen bir kadındı Neva. Rüzgar'a kapılmış yaprak misali kendisini sadece ona bırakmıştı. Rüzgar nereye savursa oraya akıyordu. Sahi bir yaprak ne kadar dayanırdı ki kendisinden bihaber olan bir Rüzgar'a. N...