48. Bölüm

1.7K 140 22
                                    

İlahi bakış açısı;

Jungkook hissettikleri, yaşananlar, yaşanacaklar ve kısacası hepsiyle başa çıkma gücünü kendinde bulamıyordu. Tamamen çıkmaza girmişti ve bu yoldan asla dönüş yoktu. Kızını kurtarmak için bunları yapmak zorundaydı. Aksi halde Hyejin gerçekten de minik, savunmasız bebeğine ciddi bir zarar verirdi, buna kalıbını basabilirdi. Haliyle bunu göze alamayacağı için de onun teklifini kabul etmek durumunda kalmıştı.

Bundan pişmandı ama başka şansı yoktu çünkü polisler onu iki haftadan uzun bir süredir bulamıyordu. Artık umutları tükenmişti. Hyejin saklanma gibi konularda ustaydı. Onun işi buydu. Gizli saklı davranır, teröre uyuşturucu ticaretinde o kola öncülük ederdi. Bu yüzden kabul etmişti ya zaten, polis onu diyelim ki buldu -ki bu imkân dışı- ne olursa olsun bir devlet büyüğü sayılacağı için serbest kalır, bu sefer işi dehşet verici ama cinayete kadar götürürdü. Bunu göze alamazdı. Taehyung'a her şeyi açıklamak, Hyejin böyle demek istiyordu ama ağzından bir laf dahi çıkarsa kızının, sevgilisinin istemeden kendi elleriyle sonlarını yazmış olurdu. Bu aptallığı yapmayacaktı.

"Tanrım, lütfen kızım ve Taehyung beni affetsin. Onları yarı yolda bırakacağım ama geri dönmek için elimden geleni yapacağım." kendi kendine konuşuyor, telkin vermeye çalışıyordu. Japonya uçağına Hyejin binerken onun binmeme gibi bir planı vardı ama emindi ki intikam için geri gelirdi. Riske atmadan gidecek, onu oradayken kendi uyruğunun polisine şikayet edecekti. Bu şekilde işi daha kolay olabilirdi belki... Araştırma yapmadan karar veremezdi.

Umuyordu ki melekleri çabucak dönerdi. Arabayı park edip indikten sonra Taehyung'un kapısını çalmıştı. Korkuyordu. Onu çok sorgulayacaktı ama Jungkook cevapsız kalmalıydı. Hyejin, eğer konuşursa kızlarına zarar verirdi. Dolu gözlerini silip açılan kapıyla birlikte Taehyung'un gözlerine bakmadan içeri girmişti.

Taehyung Jungkook'un bu tavrına şaşırsa da sorgulamamış ve yanından geçmesine izin vermişti. "Hoş geldin." Jungkook ona bakmadan başıyla onayladığında Taehyung bir şeylerin ters gittiğini düşünmüştü. Gerçi daha kötü ne olabilirdi ki... İki haftadır kızlarına ulaşamıyorlardı, ikisinin de nefesi gitmişti sanki...

Gözleri ağlamaktan harap olmuş, ses telleri kısılmıştı. Jungkook hızla salona geçerken Taehyung da onu takip etmiş ve beraber koltuğa yan yana oturmuşlardı. Taehyung tam göğsüne yatacağı sırada Jungkook onu engellemişti. "Jungk-" diyemeden kalbine ok gibi saplanan o cümleleri duymuştu. Duymamayı dilerdi...

"Taehyung ben ayrılmak istiyorum." Taehyung o an his kavramını yitirdiğini düşünüyordu. Anlamaz bakışlarını Jungkook'a atarken hafif bir kahkaha atmıştı. "Ay Jungkook, güzel şaka." gülüşü hâlâ devam ederken Jungkook ciddi surat ifadesiyle ona bakıyordu. Gerçekten Taehyung'un canını çok yakacağını biliyordu fakat onların iyiliği için bunu yapması gerekti. Yapmalıydı. Meleklerine zarar gelsin istemiyordu. Taehyung'un onu hiçbir zaman affetmeyeceğini biliyordu. İkinci kez onu terk edecekti...

Kader onların ortak bir noktada buluşmalarına ne zaman izin verecekti hiçbir fikri yoktu. Sevgilisinin gözlerinde gördüğü o hayal kırıklığını kelimelerle tarif etmesi mümkün değildi. Yüzü düşmüş, gözleri doluvermişti. Şok içerisindeydi. Tanrı aşkına, şu an kızları kayıptı ve bu adam ne diye ayrılmak istediğini söylüyordu? Yeri veya zamanı mıydı?

"S-sen... Ne dediğinin farkında m-mısın?!" diye bir haykırış dudaklarından firar edince, Jungkook ağlamamak için kendisini olabildiğince sıkarak onu cevaplamıştı. "Taehyung, nedenini sorma. Ayrılalım." başka ne yapabilirdi? O lanet kadın kızını ölüme kadar götürebilirdi. Daha minicikti. Ayakları bile kendi elinin yarısından küçüktü. Bedeni savunmasızdı. Ona kıyamazdı ve iyiliği için bunu yapıyordu.

Lo Stesso Vecchio Amore ✔ (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin