İlahi bakış açısı;
Hayat ne kadar da garipti, değil mi? Birçok şey kaderimizde yazılı olduğu için engelleyemediğimiz şekillerde karşımıza çıkıp gerçekleşir, bizi eğer dikine gittiysek pişman etmeyi hedeflerdi. Jungkook çoğu yaptığı şeyi oturmuş düşünüyordu. Çöken yüzünde, kamburlaşan sırtında, kuruyan boğazında yaşanan değişimler kader yüzünden miydi yoksa kendisinin yaptığı şeylerin bir çeşit bedeli miydi?
Sahi, ne yapmıştı da bedel ödüyordu ki? Sevmek, fedakâr olmak, bir evlat ve eş için yaşamak dışında ne yapmıştı? Onlara zarar gelmemesi için her daim kendini öne atmıştı. Canını hiçe sayıp onları yaşatmaya çalışmıştı. Ama hayır, bazen isteklerimiz, dediğimiz gibi işe yaramıyordu. Tanrı bizi imtihanla sınıyor olmalıydı...
Elindeki vodkayı incelerken, boğazının yanması ve titremesi onu zor duruma sokuyordu. Hayır hayır, her ne kadar delicesine o hapı içmek istese de bunu yapmayacaktı. Eğer yaparsa dünyanın en büyük orospu çocuğu olacağını biliyordu.
Telefonuna bildirimler yağıyordu ve hiçbirine günlerdir açıp bakmamıştı. Telefonunu bir kez olsun eline almamıştı, sessize almak maksadıyla açarsa bakar ve mutlaka yazılanları görürdü.
Artık istemiyordu. Hayatında hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Bir uçurumun kenarında, çimlerin üzerinde bağdaş kurup oturmuştu ve karşıyı izleyerek vodkayı bardaksız, dikerek fondipliyordu.
Daha ne kadar üzülecekti? Daha ne kadar kırılacaktı kalbi? Daha ne kadar üzecekti sevdiğini? Hisleri çekilmiş gibi hissediyordu. Evet, onları tekrar yalnızlığa mahkum etmişti. Elinde olan bir şey değildi. Onların iyiliği için bunu yapmış, hayatını sadece onlara adamıştı. Sonuç hüsrandı. Gün geçtikçe dibe batıyordu ve bir daha düzelemeyecekti.
Meleğinin kalbini tekrar onaramayacaktı, sevemeyecekti. Temiz havanın ciğeriyle nüfuz etmesini sağlarken yanağından bir yaş süzülmüştü. Onlar bunların hiçbirisini hak etmemişti. Yaklaşık 4 aydır ayrılardı.
Kızını göremiyordu. Acaba büyümüş müdür diye sormadan edememişti. Nasıl kıymıştı ona? Nasıl bırakmıştı onu? Mecburdu.
Artık soyadına sahip bile değildi... Sahi... Nasıl yapmıştı bunu Taehyung? En derininden vurulacağını bile bile nasıl yakmıştı canını? Bilmiyordu. Hiçbirisini bilmiyordu. Bilinmezlikler canını sıkarken cebindeki şeffaf torbayı eline almıştı.
Aklı ve kalbi farklı yöne hareket ediyorlardı sanki. Bunu yapmamalıydı... Eskiye geri dönemezdi. Dönmemeliydi. O sırada kulağına yine bir bildirim sesi dolarken hiç olmaması gereken bir şey olmuştu. Gözleri son gelen mesajın üstünde titreyerek dolaşırken alıp denize doğru fırlatmıştı telefonunu. Ona dair hiçbir şey görmek istemiyordu.
Taehyung
Geri dön
Bir mesaj insanın canını bu kadar mı yakardı? Jeon Jungkook gözleri yazanlarda gezindiği an kalbinin derinlerine kadar onarılamayacak düzeyde kırıldığını hissetmişti.
"Çık aklımdan, çık!" akıl sağlığı artık yerinde değildi. Kendi kendine konuşuyor, yerinde sallanıp duruyor, kafasında aynen şizofrenikler gibi kurgular kurup duruyordu. Delirmişti, yalnızlık onu delirtmişti. Çevresinde selamlaştığı hiç kimse kalmamıştı çünkü herkes onun bir orospu çocuğu olduğunu düşünüyordu.
Jungkook bazı şeyleri 'Bakın, gerçekler bunlar.' diye çıkartıp kanıtlamadığı için bu ithamlara maruz kalıyordu ve yalanlayamıyordu da. 'Ben iyi birisiyim, ailemi korumaya çalışıyorum.' diyemiyordu. Demek istemişti ama artık ne gereği vardı ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lo Stesso Vecchio Amore ✔ (1)
FanfictionJungkook ve Taehyung boşanmış bir ikilidir ama ortada Jungkook'un, velayetini istemeden de olsa kendi üzerine aldığı bir bebek vardır. •Lo Stesso ... Amore¹ •Yarı text, yarı düz •Aile draması