BÖLÜM 4: PHENİX

48 28 16
                                    

"Merhabalar Bay Danial. Uçağınız hazır sizi bekliyor."

"Teşekkürler Chris."

  Chris, yolculuk boyunca benimle beraber hem yol arkadaşım hem de çevirmenlik yapacak orta boylu hafif kilolu bir Amerikalıydı.

  Zengin bir hayata denk gelmem benim en büyük şanslarımdan biri olmalı. Çok kolay bir şekilde uçağı (hem de özel uçak) halledip yola koyulmak üzereydim.

  Uyanmamın üzerinden sadece 3 hafta geçmişti ki hemen planıma koylmuştum. Evde yeni eşimi tanımamda hiçbir problem olmamıştı.

  Eşim biyokimya mühendisiymiş. Hatta bütün servet Avrupa'nın en önemli kimya labarotuvarında yönetici olan eşime aitmiş. Ben ise gençliğimde sokakta sosisli satan bir seyyarmışım.

  Nasıl tanıştığımıza dair öğrenebildiğim ise , bir temmuz gecesi Miley (eşim) erkek arkadaşıyla beraber benim çalıştığım tezgahın önünde kavga edip ayrılmışlar. Üzgünlüğünü yemek yemekle azaltmak isteyen Miley benim tezgahıma yaklaşıp tanışmamıza sebep oluyo. Böylelikle komik mizacımla onu kendime aşık etme fırsatı yakalamışım.

  Kendisini bir daha göremeyecek olmam bir nebze beni üzdü. Çünkü bu yolculuğun sonu ya aramaya devam edicektim ya da ölüm...

  Miley'den başka bir arkadaiım yokmuş bu hayatta. Zaten zenginler sürekli zirvede yanlız olurmuş. Fakat yaşadığım hayatlarda birçok arkadaşlarım vardı ilk defa yanlız bir hayata rastladım.

"Buradan gelin Bay Danial."

"Sadece Dan diyebilirsin Chris. Yakın arkadaşım olarak görüyorum seni."

"Teşekkürler Bay Danial , ah afedersiniz Dan."

  Chris'in en büyük özelliklerinden biri sadık ve çok cana yakın olmasıydı. Onu bu yüzden kendime yakın buluyordum. 3 hafta tanımış olsamda kendisini baya sevdim.

  Yolculuğumuzu açıklamak gerekirse Japonya'ya büyük bir gezi planladık. Tabi amaç gezi değil tabikide oraya gidip Phenix'i bulmak. Kendisini Japonya'da çok tanınan birisi olarak tanıyordum. Aslında Phenix ile ilgili biraz bilgim vardı.

  Savaş zamanında Samu arada sırada mola verdiğimiz zamanlarda genellikle geçmişte ki anılarını anlatırdı. Almanya'nın sıcak çatışmalı sınırlarında bir okulda mola verdiğimizde bir anısından bahsetmişti:

  Küçükken ailesiyle sürekli Çin ve Japonya seyahatlerine giderlermiş. 14. yaş gününde ailesi Samu'ya doğum günü hediyesi olarak onunla beraber Japonya'ya seahate çıkmışlar. Seyahat sırasında şehir merkezinde bir otelde konaklarken Samu dışarıyı keşife çıkmış.

  Genellikle dini konulardan bahseden Samu anılarını anlatmaya başlayınca tüm yorgunluğumu bir kenara bırakır anlattığı olaylara odaklanırdım.

  Bulundukları caddeyi keşfi sırasında ara sokaklardan birinde bir dilenciye rastlamış. Olayın asıl can alacı noktası ise dilenci bir Amerikalıymış ve sima olarak tıpkı babasına benziyormuş. Açıklamak gerekirse Samunun o zamanki babası üveymiş çünkü öz babası siroz yüzünden hayatını kaybetmiş.

  Adamı bir an babası olarak hayal eden Samu içten içe fakirliğine üzülüyormuş. En sonunda o sene kullanıcağı dilek hakkını hatırlayan Samu dilenci adam için mükemmel bir hayat yaşamasını dilemiş.

  Aradan 2 sene geçmiş ve tüm dünya gazetelerinde bir haber yayınlanmış: "Uzak Doğu'nun en büyük mafya babalarında Phelix Colan tutuklandığı cezaevinden şartlı tahliye edildi!"
 
   Bunu gören Samu 2 yıl önce yardım ettiği dilencinin şuan yolsuzluk,cinayet ve birçok suçtan dolayı yargılanıp şuamda serbest olan bir mafya lideri olduğunu öğreniyor. Birçok insanın hayatını mahvettiğini düşünen Samu bu işi düzelticeğine yemin etmiş.

   Şimdi bazılarınız merak ediyor olabilir neden Samu dilek dileyip senin hayatını sonlandırmıyor ki? Bu ben de o kadar çok istedim ki fakat dilediği dileğin tersini dileyemiyormuş. Dileğin geri çekilmesi için de yazıyı yazdığı uzvunu kesmesi gerekiyormuş.

   Bunu benim için yapabiliceğini söyleyen Samu, eğer o dilek etkisiz kalırsa ben de ölürüm demeyide ihmal etmedi. Durumda öyle olunca benim ölüm işi Ruh Kumuna kaldı...

  Ölüm ve sonzuz bir hayata açılan son kapı. Bunlar nasıl birşeydi ki? Sadece ölümü hissetmek değilde sonrasını yaşamak nasıl bir histi? Kaybettiğim tüm arkadaşlarım neredeydi? Özellikle annemi özlemiştim...

  Böylelikle yeni bir macera başlamıştı. Chris ile seyahatimiz boyunca sürekli sohbet ettik.

"Dan? Anlındaki küçük nokta izi ne dostum?"

"Sadece bir darbe izi. Küçükken abimle kavga sırasında olmuştu."

  Halbuki o iz ilk ölümümden kalmaydı... Tüm o moloz yığınının içinden kurtulmak için anlımdan giren kurşunun iziydi o. Tüm ölüm izlerimi sildirip tam anlımın ortasında belirgin olan izi sildirmememin sebebi ise Bi hatıramın kalmasını istemem.

   Yol o kadar keyifli geçmişti ki sohbetin tatlılığı sayesinde ne zaman geldiğimizi bile anlayamamıştım. Uçaktan indikten sonra bir taksi çağırıp en yakın otele yerleştik.

   Japonya'da herzaman ki gibi hareketli bir gün vardı. İnsanlar sürekli bir yere koşuşturuyordu. Heryerde renkli tabelalar ve ışıklı dükkanlar vardı. Burası asıl gece mükemmel oluyordu.

   Canımız birşeyler istediği için otele en yakın markete girmeye karar verdik. İstediklerimizi aldıktan sonra ücretlerini ödemeye kasaya yöneldik. O anda çok ilginç birşey farkettim! Kasiyerin isim kartında "Phenix" yazıyordu. Tabiki o olamazdı ki Japonyada yüzlerce Phenix isminde insan vardır.

"Afedersiniz?"

"Buyrun?"

"Soyisminizi öğrenebilmemde bir sakınca bulunuyor mu?"

"Yok hayır ne mahsuru, Colan."

  ARKADAŞLAR OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM. DÜŞÜNCELERİNİZİ OKUMAYI ÇOK İSTERİM. OY VERMEYİ UNUTMAYIN. HER GÜN YENİ BÖLÜM:)

 

 
 

Her Ölüm Bir Kapı:UyanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin