BÖLÜM 3: SAMU

58 33 23
                                    

Artık nasıl bir hikayem olduğunu biliryorsunuz. Son ölümüm ise şehirden uzak bir depoda borcum olduğu çete tarafından gerçekleştirilmişti.

Herşey beni bütün bu işlere sokan Samu yüzünden olmuştu. Diğer hayatımı anlatmaya başlamadan, hazır ismi geçmişken birazda ondan bahsedelim: Samuel Merryson.

Kendisinin bana anlattığına göre 8. yaş gününde büyükbabası tarafından kendisine bir kalem hediye ediliyor. Bu kalem her yaş günü geldiğinde parıldayıp kendi vücuduna yazdığı dileği gerçekleştiriyormuş.

İlk dileği kendini ölümsüz kılmakmış. Bu dileğini yaş gününde yazar yazmaz kalem ona bana verdiği sudan vermiş. Tabi savaş sırasında sürekli yanında taşıdığı için bu su bana da nasip olmuş oldu.

Her öldüğümde farklı bir boyuttaki hayatımda uyandığım için Samu'nun benim yanıma gelmesi, o seneki yaş günü dileğini yanıma gelmeyi dilemesiyle gerçekleşiyordu. Yani bu demek oluyor ki Samu ile tekrar görüşmek için 4 ay daha beklemem gerek. Tabi yanıma gelmeyi dilerse...

Gözlerimi zorzar açmayı başardım galiba. Birkaç eşya silüeti haricinde başka bişey görmek imkansızdı. Etraf o kadar aydınlıktı ki gözlerimin çok hafif açık olmasına rağmen ışık gözlerimi acıtmaya yetmişti.

Gözlerimi tamamen açmayı başardığımda ise etrafı dikkatlice incelemeye başladım. Başka boyutta ki hayatım çok farklı durumlarda oluyordu. Maddi durumum ve sağlığım tamamen değişebiliyordu. Ama şuan tek yaptığım hiçbir sağlık engelimin olmaması ve maddi durumumun idare eder düzeyde olmasıydı.

Odanın her duvarında farklı tablolar, genişçe bir dolap ve mükemmel bir manzaraya açılan balkonu vardı. Ayrıca bulunduğum yatağın kenrlarında masalar ve üzerlerinde değişik, küçük heykeller de vardı.

Oldukça büyük ve yumuşaçık yataktan yavaşça kalkıp dolap kapağında bulunan aynaya doğru yürüdüm.

Her ölümümde delinen veya kesilen yerler diğer hayatımda ameliyat izi tarzında iz bırakıyordu. Bir ara zengin bir hayat yaşadığımda geçmişten kalan izleri küçük bir operasyonla sildirmiştim.

Aynanın karşısına geçip tişörtümü çıkardım. Tabikide belirli yerlerimde kesik izleri vardı. Sanırım bu hayatımda varlıklı görünüyor. Eğer öyleyse takrar bir operasyonla izlerimi sildirmem gerekiyor.

Tekrar tişörtü üzerime giyip odadan dışarı çıkmaya karar verdim. Kapıya doğru ilerlerip yavaşça kapının mandalını çevirdim ve karşıma aniden simsiyah saçları olan, orta boylu ,hafif balık etli bir hanımefendi çıktı.

"Ahh Dan! Uyanmışsın!"

Gayet neşeli olan hanımefendi aniden bana sarıldı. Dediğim gibi başka boyutta ki hayatım çok farklı olabiliyor ve evlilik de dahil.Sanırım bu hanımefendi benim eşimdi...

Kadına doğru dönüp kendimi hiç bozuntuya vermedim. Böyle bir duruma bir kez daha rasgelmiştim. Bende aynı sarılmayla karşılık verip doğal bi ses tonuyla şöyle cevap verdim:

"Günaydın."

"Hadi aşağıda kahvaltı bizi bekliyor hayatım."

Kadınla beraber geniş basamaklı merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başladık. Etrafımızda parlak avizeler, parıltılı eşyalarla doluydu. Salona indiğimizde ise ortada büyük bir yemek masasıyla çevresinde 2 kahya vardı.

Sanırım şu ana kadar karşılaştığım en lüks hayat bu olabilir. Evsiz kaldığım hayatımda olmuştu o yüzden lüks hayat beni biraz olsun heyecanlandırmıştı.

Bu tasasız hayatı kabullenip mükemmel bi ömür geçirebilirdim fakat benim aklımda hala üzerimde ki büyüyü kaldırma fikri vardı. Çoğu kez sevdiklerimin ölümünü izlemek ve her ölümün acısını tatmak cidden psikolojimi etkilemişti.

İşte tam o anda Samu aklıma geldi. Ve benden çaldığı ruh kumu...

Ben hayatım boyunca kumara karşı büyük bir nefreti olan bir adamdım o yüzden geçmişteki kaybettiğim parayı kumar masasında değil, anlaşmada borçlandım.

Kum dolu bir tüp düşünün. Bir parmak genişliğinde ve uzunluğunda camdan bir tüp. İçerisinde ki kum sayesinde bütün özel gücünüzü emen (tabi varsa) bir tüp. İşte o tüp sayesinde artık bende yaşamımı sonlandırabilirdim. Fakat Samu'nun son yaş gününde dilemiş olduğu dilek tüm işlerimi altüst etti.

Biz tüpü adamlardan satın alıp tamda herşey son buluyor dediğimiz anda Samu kolundaki dilek yazısını bana doğru uzattı:"Tüpü alır almaz Phelix'e git."

Tüpü alınca bir ışık patlamasıyla Samu bir anda yok olmuştu. Ama şuan ki durumumu bakılırsa Samu'yu beklemekten başka birşey yapamazdım. Çaresizlik her zaman en sevmediğim duygu olmuştur.

Benim için hazırlanılan kahvaltı masasına yavaşça oturdum. Kahyaların ve eşimin gözleri sürekli benim üzerimdeydi. Neşeli kadına doğru dönüp: "Afiyet olsun." dedim.

O da bana nazikçe ve aynı şekilde karşılık verdi. O anda aklıma beni bu durumdan kurtaracak bir şey gelmişti! Samu'nun kolunda yazan: "Phelix"

Sanırım ben bu adamı tanıyordum ve artık ne yapamam gerektiğini kafamda kurmaya başlamıştım. Fakat anlamadığım tek şey Samu neden bu adamın peşindeydi? Eğer o adamı bulabilirsem ki Japonya'da ünlü bir çeteyi bulmak zor olmaz, bu hayattan artık kurtulabilirdim...

ARKADAŞLAR YAZIM HATALARIM İÇİN KUSURUMA BAKMAYIN, OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER YORUMLARINIZI MERAK EDİYORUM AYRICA OY VERİRSENİZ SEVİNİRİM(:
YARIN BAŞKA BİR BÖLÜMLE GÖRÜŞMEK ÜZERE KENDİNİZE İYİ BAKIN

Her Ölüm Bir Kapı:UyanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin