28

35 7 0
                                    

Öne, arkaya, öne, arkaya, öne, arkaya, öne ve yeniden arkaya...

Aslan odanın köşesindeki sallanan sandalyede ileri geri hareket ederken gerçek dünya bir yaklaşıp bir uzaklaşıyordu ona. Bakışlarını az ötedeki yataktan çekmemişti dakikalardır. Sanki yeterince uzun bakarsa buraya ne zaman, nasıl, kim tarafından getirildiğini hatırlayabilecekti. Ona kötü bir rüyadan uyandığını düşündürecek kadar bulanıktı zihnindeki görüntüler. Ama çarşafın üstünde bıraktığı kırmızı lekeler de bedeninde hala kapanmamış yara izleri de tutunabildiği anı parçalarının bir kabustan fazlası olduğunu kanıtlıyordu.

Tam da bu yüzden gözünü açtığından beri sesini kimseye duyurmaya çalışmamış, odadan çıkmayı düşünmemiş, kapalı kapının ardında onu neyin beklediğini öğrenmek istememişti. Muhtemelen evin dışında bir gün daha bitiyor, güneş yerini karanlığa bırakıyordu tam şu sıralar. Oysa camları örten kalın, kadife perdeler yüzünden gece çoktan çökmüştü Aslan'ın odasına. Avucunun içinde dalgalanan ateşten küre olmasa göz gözü görmezdi içeride. Ama zaten Aslan'ın da bulmak istediği cevaplar çocukluğunu geçirdiği bu dört duvar arasında değildi.

Zindanda kendini kaybettiği günden bu yana bir gün mü, bir hafta mı, yoksa bir ömür mü geçti bilmiyordu. Yosef'le Sınır'a yaptıkları yolculuktan çok küçük ve fazlasıyla acı dolu hatıralar kalmıştı geriye. Toprağın içinde yüzdüğü, kendi kanıyla tekrar tekrar boğulduğu, bedenine saplanan her dalla yeni bir parçasını daha kaybettiği bir kabuslar döngüsü... Sabit olan tek şey çektiği sonsuz ıstırap ve bitmek bilmeyen davul sesleriydi. Bir noktadan sonra öldüğüne emindi aslında. Ama görünen o ki bir şekilde hayatta kalmayı ve hatta evine dönmeyi başarmıştı.

Peki tüm çektiği çileye değdiğini söyleyebilir miydi? Sahiden İsimsizler söküp atabilmiş miydi onu düşmanına bağlayan görünmez ipleri? İşte bunu öğrenmek için de doğru cevabı verecek tek kişiye ulaşması gerekiyordu Aslan'ın. Ama Yosef'le yüzleşmeden önce tamamen kendine ait bu birkaç dakikalık sessizliğin tadını çıkartacaktı. Parmaklarını oynatınca ateş aralarından süzülüp gökyüzüne yükseldi. Bileğinden koluna uzanan altın damarlar karanlığın içinde yaldızlı sicimler gibi parlıyordu. Derisinin altında avucundaki ateşe doğru akan lavlar vardı sanki. Keşke geçtikleri her yeri yaksalar, Aslan'ın vücuduna kazınmış tüm izleri söküp atsalardı.

Tahmin ettiğinden iyi durumdaydı aslında Aslan. O kendinde değilken bir melezin eli değmiş olmalıydı yaralarına. Muhtemelen annesi ya da Maria... Hasarlı derilerin etrafına Aslan'ın ne olduğunu çıkaramadığı yapışkan bir sıvı sürülmüştü ve hala ıslaktı. Kim bilir, belki sonunda uyanmasını sağlayan da bu merhemdi. Yine de bir savaş alanından farksızdı Aslan'ın bedeni. Dalların saplandığı her bir delikten çirkin sıvılar süzülüyordu hala. Sanki minik karıncalar içten içten etini kemiriyor, kemiklerini ufalayıp kanıyla besleniyorlardı.

Aslan elini ters çevirince ateş avucundan bileğine doğru kaydı ve kolu boyunca ilerledi. Büyüyle canlanan dövmesi kanatlarını açıp keyifle gerinmişti olduğu yerde. Alevlerin boynuna, oradan da çıplak göğsüne inmesine izin verdi Aslan. Sıcaklığın kolları bir anne gibi şefkatle bedenini sararken gözleri kapanmıştı. Kanındaki iblis yudum yudum içiyordu ateşi. O beslendikçe ruhu da genişliyordu Aslan'ın sanki. Gücün bir kez daha ona ait olduğunu hissediyordu şimdi. Yosef'i bekleyen soruyu onun yerine cevaplamak ister gibi yayılıyordu ateş uçtan uca.

Yeniden kendini kaybetmek istedi Aslan. Ama bu kez İsimsizlerin büyülerinde değil, kendi kıvılcımlarının arasında. Melissa'nın kanı diğer melezlerle birlikte onu değiştirdiğinden beri ilk kez delice arzuluyordu bu yeni gücünü açığa çıkarmayı. Eğer Yosef'in planı başarılı olduysa, eğer sahiden iradesini yeniden kazandıysa, şu ana kadar çektiği tüm çileyi bir nefeste unutmaya hazırdı Aslan. Bir melez, bir safkan, bir Çember üyesiydi o. Sorumluluklarından kaçarak yeterince kayıp vermişti. Ne olduğunu kabul etmesinin, çocukça bir ateşle başladığı işi akıllı adımlar atan bir adam olarak bitirmesinin zamanı gelmişti.

SİRK  (CEHENNEM EKSPRES-III)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin