9

128 19 29
                                    

Beyaz...

Melissa'nın gözlerinin seçtiği tek renk buydu. Gökyüzünden süzülerek toprağa konan beyaz kar taneleri, meleklerin seremoni için giydikleri beyaz elbiseleri, bileklerinde rüzgarla uçuşan kurdeleler, ortalarında yatan cansız bedenin etrafını sarmış mumlar, ölüm...

Her şey bembeyazdı.

Tüm bitişlerin bir başlangıç olduğuna inanan bu ilahi varlıklara ilk kez kalpten katılıyordu Melissa. Böylesi karanlık bir gecenin ardından bile güneş hala ufukta belirebiliyorsa sahiden de bir son yoktu belki de. Kendi ölümü de bir kalp çırpıntısı gibi geçip gitmemiş miydi zaten. Hayat hep devam ederdi. Bir eksik, bir fazla... Ve her defasında sıfırdan başladığınızı hatırlatırcasına ışığın içinde erirdi geçmiş. Bu sabah da yeni gelen gün tüm yaşanmışlıkları silerken geriye tek bir renk, tek bir his bırakmıştı işte. Beyaz. Saf, temiz, sonsuz... Beyaz.

Ciğerine sıkışan sıkıntıyı sesli bir nefesle verip ayaklarına baktı Melissa. Malikanenin bahçesindeydiler. Meleklerin bir süredir tatlı tatlı mırıldandığı ilahi giderek iç parçalayan bir ağıta dönüşüyordu. Temizleyip beyaz dantel ve çiçeklerle süsledikleri arkadaşları onun için dökülen göz yaşlarının farkında değilmiş gibi kaskatı yatıyordu az ileride. Düşmüşlerin dudaklarından dökülen ezgi başka bir diyarda kulaklarına ulaşıyorduysa da burada, Tanrı'nın kendi haline bıraktığı insanların dünyasında, ölümün dili yoktu. Mumlardan süzülen ışık şarkıyla birlikte yükselip alçalırken sadece kar taneleri ve rüzgâr eşlik ediyordu notalara.

Doğa bile saygı duruşuna geçmişti sanki giden ruhun ardından. Sabahı cıvıltılarla gölün üstünde uçarak karşılayan kuşlar bugün ormanın gölgelerine saklanmışlardı. Bembeyaz bir sessizlik hakimdi bahçeye. Bembeyaz ve buz gibi... Gloria meleklerin arasından sıyrılıp ölü bedene doğru ağır ağır ilerlerken eteğinin süpürdüğü dallar dahi cüret edememişti çıtırdamaya. Uçarcasına kondu meleklerin lideri yere, bir meltem gibi uzandı kızın tepkisiz suratına ve bir yağmur gibi teninde gezindi parmakları narince.

"Cennet bahçelerinde bekle bizi kardeşim."

Melissa Gloria'nın yanağından süzülen damlanın günün ilk ışığıyla parıldayıp ölen meleğin dudaklarına düşmesini izledi. Parmakları istemsizce kendi yüzüne gitti, ama kalbi gibi kupkuruydu gözleri de. Çevresindeki herkes acıyla kıvranır, hıçkırarak ağlarken o sadece durup gözlemlemişti olanları. Ölen kızın ismini dahi bilmeyen Aslan bile ondan daha büyük bir ıstırap yaşamış gibiydi. Vahşetti sonuçta başlarına gelenler. Akıl almayacak bir kötülüktü. Yine de neden aynı hüznü kalbinde taşımadığını bilemiyordu Melissa. Ölümü bir kez yaşadıktan sonra ölümden korkmak, ölüme ağlamak mümkün olmuyor muydu acaba?

Her ne kadar karısının yanında kalmak için diretse de ilk şok atlatıldığı an Gloria'nın emriyle malikaneden uzaklaştırılmıştı Yosef. Ve pek tabii onunla birlikte Aslan... Bu artık meleklerin iç meselesiydi. Sevdiği adamın kollarında teselli bulmak istiyor olabilirdi Gloria da. Ama her şeyden önce bir liderdi o ve kendinden çok yoldaşlarını düşünmek zorundaydı. Melissa düşmüşlerin aklındaki soruları duyuyor, şüphelerini hissediyordu. Tam da Çember'le ittifak kurulan böyle bir gecede yaşadıkları bu saldırı... içlerinden birinin başına böyle feci bir olayın gelmesi... Şüphesiz ki cinayetin arkasında kim olduğu çözülmeden bir daha hiçbir melek melezlere güvenmeyecekti.

Yosef ve Aslan'ın gidişiyle, Melissa topluluğun içindeki tek yabancı kalmıştı. Pek çok düşmüşün neden Gloria'nın onu da kovalamadığını sorguladığını tahmin edebiliyordu. Buna rağmen kimse varlığına ses etmemiş, o da kalabalığa uyum sağlayarak onlardan biri gibi hareket etmişti. Neyse ki Tobias iki arada bir derede cenaze töreni için meleklerin siyahlara bürünmediğini ona açıklama şansı bulmuştu. Seremonin nasıl olacağı konusunda ise hiçbir fikri yoktu Melissa'nın. O yüzden kalabalık bir anda hareketlendiğinde ne yapacağını bilemedi.

SİRK  (CEHENNEM EKSPRES-III)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin