1

2.8K 166 363
                                    

Başlama Tarihi...

***

Deneye Devlet İzni

Kim Sung Woon, tüm halkın defalarca haberlerde gördüğü gizemli bilim insanı, yeni deneyi için devletten izin almayı başardı. Kimsenin bilmediği bu deneyin sonuçlarını şimdiden merak edenler var. Hepimiz ünlü bilim insanımızın yeni keşfi için sabırsızız.

Okuduğum haberlerle somurttum. Koca ülkede bu adamı sevmeyen tek insan olabilirdim. Yaptığı işler hiçbir zaman diğer bilim insanlarınkine benzemediğinden bu kadar ünlenmişti ama bu zamana kadar yaptıkları hakkında doğru düzgün bilgi yoktu bile. Gözlerindeki o kurnaz pırıltılar hiç güven vermiyordu.

"Bu adamın yanında çalışmak istiyorum büyüyünce." Kardeşim telefonuma eğilmiş 'kıymetli bilim insanının' fotoğrafına doğru konuşuyordu. Kaşlarımı çattım ve telefonu kapatıp minik bedeni kucağıma aldım. 

"Ben mi bu adam mı?" Yalandan kıskançlığıma karşın kollarını kocaman bana sarmış ve abim her şeyden daha güzel diye bağırmıştı. Gülümseyerek onu daha da sıkı tuttum ve etrafımda dönmeye başladım. Bunu yapmamla sevinçle bağırarak küçük ellerini omuzlarıma bastırdı. 

"Çocuğun başı dönecek Jimin, yapma şöyle." Annemin homurdanmasıyla yavaşça yere bıraktım kardeşimi. Annemin son günlerdeki hali oldukça sinirimi bozmuştu. Ben yokmuşum gibi davranıyordu sanki.  Hepsi benim kafamda kurduğum saçmalıklar olmalıydı. Annem beni her şeyden çok severdi.

"Çıkıyorum ben anne. Dönerken bir şey ister misin?" O an aceleyle annem duvarda asılı takvime baktı ve gördüğü tarihle hızla bana yaklaştı.

"Jimin..." Bir şeyler söylemek ister gibi bir hali vardı ama dili dönmüyordu. Kollarını birden bana sarınca duraksadım. 

"Anne?" Bunu dememle bir hıçkırık sesi duydum. Neden ağlıyordu ki şimdi? Endişeyle onu geri çektim ve ellerimi yanaklarına koyup gözyaşlarını sildim. Sevdiklerimin ağlaması en katlanamadığım, canımı acıtan şeydi.

"Oğlum seni çok seviyorum, biliyorsun değil mi?" Gülümseyerek kafamı salladım ve eğilip yanaklarına öpücük kondurdum. 

"Geç kalma, giderken ve dönerken dikkat et." Tekrardan kafamı salladım onaylamak için. Yetişmek için biraz daha hızlı yürümem gerekecekti. Kapıyı arkamdan sertçe kapatarak yürümeye başladım. Daha birkaç dakika önce annemin beni yok saydığını düşündüğüm için utanıyordum şimdi. 

"İmdat!" Yanından geçtiğim sokaktan gelen sesle düşüncelerimden sıyrıldım ve korkuyla bana doğru koşan kıza baktım. Üstü başı dağılmış, ağlayarak bu tarafa geliyordu. Hemen ona doğru yürüyüp kollarından kavradım.

"Sakin ol, güvendesin." Beni çekiştirerek geldiği ıssız yere yaklaştırıyordu. Bir şey göstereceğini sandığımdan ona ayak uydurmuştum. Kimsenin bizi göremeyeceği bir yere geldiğimizde nerden çıkardığını bilmediğim bir aleti gözüme doğru tuttu. Ne olduğunu anlayamadan tenime değdirdiği şeyle acıyla geri çekilmeye çalıştım.

Gözlerim kararırken vücudumun havalandığını ve bir araca bindirildiğimi hissediyordum.

Ne kadar doğrulmaya çalışsam da kendimi kontrol edemiyordum. 

Tamamen bilincimi kaybederken ağzımdan çıkan tek bir kelime olmuştu, korkuyordum.

"Anne..." 

~

"Uyan, Jimin!" Aniden gözlerimi açtım bedenimin sarsılmasıyla. Kollarımı tutan kişiyi gördüğümde korkuyla geri çekilmeye çalıştım kaçacak bir yerim varmış gibi. Gri saçlı bu yabancı gülümsedi ilk önce.

"Bizden korkmana gerek yok, isteseydik saatlerdir yatarken boğarak öldürürdük." Mantıklı cümlesiyle hafifçe doğruldum. Geniş ve büyük odada ben ve bu gri saçlı çocukla beraber altı kişiydik.

"Beni niye kaçırdınız, ben ne yaptım?" İçlerinden bir tanesi kalktı, giydiği tulumun önündeki kartta bir isim yazıyordu. Kim Seokjin...

Diğerlerine baktığımda hepsinin aynı şeyi girdiğini fark ettim, ben de o tulumlardan birini giymiştim. Herkesin ismi yazılı olmalıydı.

"Seni niye kaçıralım be, biz de burada bulduk kendimizi." Tekrardan hepsinde gezdirdim gözlerimi. Hepsi endişeli ve ürkmüş gibi duruyordu.

İçlerinden bir tanesiyle göz göze gelince yavaşça gülümsedim. Benim bu davranışıma karşın tepkisi sadece kendini geriye atıp yatağa uzanmak olmuştu.

Kaşlarımı çattım ve hafifçe gerindim. Günlerdir uyuyor gibi ağır ve hantal hissediyordum kendimi. Seokjin yanıma yaklaşıp elini uzattığında şaşkınlıkla onu izledim.

"Tamam çok mantıklı bir zaman değil ama en azından birbirimizi şu yaka kartı yokmuşçasına tanımak istiyorum." Aynı şekilde gülümseyip ben de elimi uzattım. İleride insanlık kaçkını gibi yatanın aksine bu yaklaşım endişemi biraz olsun azaltmıştı. 

"Kim Seokjin. Herkesten büyük çıktım, senden de çıkarsam mekanın hyungu oluyorum. 26 yaşındayım." Uzanmış eli sıkıca kavradım.

"Seokjin hyung..." Hafifçe güldüm benden üç yaş büyüktü. 

"Park Jimin ben, 23 yaşındayım." Seokjin hyung büyük bir kahkaha patlattı ve yatıp bir tepki vermeyen o kişiyi gösterdi eliyle. Doğrulmuş ve kaşları çatılmıştı.

"Maknae oldun Jungkook. 21 yaşında bir maknaemiz var." Seokjin hyungun bu neşeli halini odada yankılanan ses ile kesildi.

"Hepiniz hoş geldiniz. Ben Kim Sung Woon, devlet onaylı deneyim için deneklerimiz olan sizlere çok teşekkür ediyorum." Bu haberini okuduğum adamdı. Korkuyla gözlerim odada dolaşırken Seokjin kendi yatağına girmişti bile. Herkes korkuyla söylenenleri dinliyordu. 

Gözlerim tekrar Jungkook ile kesiştiğinde bu kez benim aksime o gülümsedi güven vermek istercesine. O da korkuyor olmalıydı. Şu an her ne kadar zor olsa da ben de ona gülümsedim. 

"Ailelerinizin verdiği onay ile burada bulunuyorsunuz. Kim Namjoon ise gönüllü olarak katıldı. Deney için gerekli aşılamalar bilinciniz kapalıyken yapıldı. İyi günler."

--

Lan taesdery  ve ellysian_  gaza getirdi, ismini değiştirecektim ama aynı kalsın bari diehemdhebd

The Game | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin