6

979 92 47
                                    

***

"Eğer 1 dakika içerisinde yarınki planımı söylemezsen Namjoon ölür." Seokjin korkuyla gerilirken Namjoon öne doğru çıktı. Hepimiz korkumuzdan birbirimizi süzüyorduk.

"Ona hiçbir şey yaptıramazsın, senden güçlüyüz." Sung Woon büyük bir kahkaha patlatınca Jungkook'un elimi sıktığını hissettim. Gözlerini kapatmış dişlerini sıkmaktan çenesi kasılmış öylece duruyordu. 

Yanında olduğumu göstermek için ben de onun elini sıktım. Bu adam varken onu sakinleştirecek başka bir şey yapamazdım.

"Demek öyle." Yanındaki adama doğru yaptığı bir hareketle arkasındaki altı koruma da silahlarını bize doğrultmuştu.

"İstesem güçlerinizi kullanmanızı engelleyebilirim, biliyorsun değil mi Namjoon?" Bu sefer gülen taraf Namjoon'du. 

"Beni bu deneye sokmadan önce muhteşem aşılarınla oynamadığımı mı sanıyorsun? Güçleri bir kere verince bir daha alamazsın." Karşımızda gerilemişti ilk kez. Namjoon heyecanla arkasını dönmüşken Kim Sung Woon denen şerefsizin emriyle hepimiz taş kesilmiştik.

"Vurun." 

Tam geri çekilecekken elim boşluğa düşünce telaşla etrafa baktım. Jungkook tam önümde belirmişti. 

Silahlar hiç beklemeden ateşlenince korkuyla gözlerimi kapadım ve Jungkook'u yan tarafa çekmeye çalıştım. Ama ne kadar çekersem çekeyim ışınlanıp önüme geliyordu.

"Noluyor?" Sung Woon'un bağırmasıyla gözlerimi açtım, Jungkook da bağırışı duyduğu gibi hemen arkama sığınmıştı.

Kurşunlar önümüzdeki bir şeye saplanmıştı. Saydam bir duvar vardı sanki aramızda, Namjoon gücünü kullanıyor olmalıydı. 

Jungkook bu adamdan bir şekilde bu kadar korkmasına rağmen önüme geçip beni korumaya çalışmıştı. Minnettar bir gülümseme belirdi yüzümde, ben de onu korumalı ve bu adamı bir şekilde burdan uzaklaştırmalıydım. Odaklandım ve havada asılı gibi duran kurşunları düşündüm.

Biraz sonra hepsinin kontrolü bendeydi. Kurşunları karşı tarafa doğru çevirdim ve gülümsedim.

"Hemen buradan gitmezseniz bu kurşunlar beyninizde yer alır." Adam hızla arkasına döndü ve koşuyormuş gibi durduğumuz yerden çıktı. Seokjin'in kahkahası ile hepimiz biraz olsun rahatlamıştık. 

"Şimdi ne olacak?" Yoongi'nin sorusuyla Namjoon kaşlarını çattı ve beni süzdü. Az önce yaptığım şey yüzünden yüzümde gururlu bir gülümseme vardı.

"Teşekkür ederim Jimin. Ne olacak bilmiyorum ama bombayı ortaya bıraktık, çok kızmış olmalı." Jungkook'a döndüm hemen, onun iyi olduğundan emin olmalıydım. Şu anlık iyi gözüküyordu, kafasından ne geçtiğini merak ediyordum.

"Şimdi ne yapacağız?" Taehyung'un sorusuyla Seokjin bağırarak konuşmaya başladı.

"Gerizekalı mısın oğlum sen? Az önce Yoongi aynı soruyu başka bir şekilde sordu, zaten yine acıktım sinirlerim tepemde. Buranın hyungu benim lan hepinizi deşerim." Sondaki gereksiz yükselmesi hepimizi güldürmüştü. 

Tekrardan bir ses yükselince hepimizin kahkahaları durulmuştu.

"Sevgili denekler! Tüm korumalar, çalışanlar ve Kim Sung Woon burayı belli bir süreliğine boşaltacaktır. Dışarıda askerler bekleyeceke ve sürekli kamera ile gözetim altında olacaksınız. İyi günler."

Dudaklarımı büzüp Namjoon'a döndüm, düşünceli tavrı böyle bir şeyi beklemediğini gösteriyordu. Dışarı çıkamazdık ama buradan çıkmalıydık. Nasıl atlatacaktık ki askerleri? Birkaç kişiyi durdursak da dışarıda bundan çok daha fazla kişi olduğu açıktı.

"Madem burası bize kaldı, ilk önce eşyalarımızı bulalım ve yemekhaneye en yakın odalara yerleşelim. Gruplara ayrılacağız, Jimin lütfen her odaya gidip kameraları ve ses kayıt cihazlarını topla." Kafamı salladım, Jungkook birden yanımda belirmiş ve elini omzuma sarmıştı.

"Jimin benim yanımda kalabilir mi hyung?" Namjoon onaylayarak Seokjin'e ilerledi, aynı gruplar kalacaktık demek ki. Taehyung ve Yoongi'ye baktım. Yoongi oldukça endişeli gözüküyordu, Taehyung ise...

Taehyung, Yoongi'yi izliyordu.

Hafifçe gülümsedim, cidden çok güzel bakıyordu Yoongi'ye. Sessizce ona yaklaştım ve omzuna vurdum, daldığı bir şeyden aniden çıkar gibi bana dönünce dudaklarım kıvrıldı.

"Dalmışsın." İç çekti ve hafifçe gülümsedi. Ellerimi kaldırdım ve yüzünün iki tarafına yerleştirip hızlı hızlı oynadım.

"Taehyungie..." Yüzü sevimli şekiller aldıkça kahkahalarım daha da artıyordu. Bu çocuğu oldukça sevmiştim, genel olarak ifadesiz bir şekilde takılsa da ne zaman baksam bir fire veriyordu. Oldukça renkli biri gibi gelmişti bana. Şu an üzerindeki üniforma gibi gri bir havası olsa da ben onun içindeki mavileri, morları görmüştüm.

"Jiminie, durur musun?" Yüzümü buruşturarak geri çekildim, benim uğraşabileceğim bir Jungkook'um vardı.

Aklımdan geçen şeyle duraksadım.

Jungkook'um değildi, yani Jungkook ile uğraşabilirdim tabi ki ama Jungkook Jungkook'um değildi. En küçüğümüz ve buradaki beş arkadaşımdan biriydi. 

"Jimin, gidelim diyorum hadi." Jungkook'un kelimelerin sonunu uzata uzata mırıldanmasıyla kafamı kaldırdım ve gözlerimi kırpıştırdım. Saçma sapan şeyler düşünüyordum.

"Gidelim." 

---

Bundan sonra bölümler arası 2 gün olabilir.

Aslında yayımlamayacaktım ama çok canım sıkıldı, yorum okumaya geldim..


The Game | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin