18

653 57 58
                                    


Taehyung'dan...

Gözlerimi kapattım ve gözyaşlarımı silmeye çalıştım. Girişte patlayan bir silahla etraf toz duman olmuştu, gözlerim sürekli doluyor ve öksürüyordum. Namjoon hyung kolumdan tutup beni bir tarafa doğru çekiştirince gözlerimi tekrardan açtım ve dibimden ayrılmayan Yoongi'yi daha da yakınıma çektim. 

"Seokjin'e bir şeyler oluyor Tae." Ellerimi açtım ve ona doğru yöneldim ama tam gücümü kullanacakken Seokjin hyung birden gözlerini açtı ve titremesi durdu. 

"Jimin!" Bağırmıştı, Namjoon hyung hemen ağzını kapadı. Sesimiz duyulmamalıydı, dikkati tamamen üzerimize çekersek buradan çıkmamız imkansız hale gelirdi.

Yavaşça parmaklarını ağzından çekince hepimiz Seokjin hyunga biraz daha yaklamıştık.

"Jimin ölecek, Tae onu kurtarmalısın." Bir şey demek için ağzım açılmışken arkadan gelen sıcaklıkla hepimiz ileriye atıldık.

Yine bir silah patlamış olmalıydı. Kalktım ve üstümü silkeledim, herkes iyiydi. Tam arkamı dönüp gidecekken elimin tutulmasıyla durdum, Yoongi gözlerini bana dikmişti. 

"Ben de geleceğim, yalnız başına gidemezsin." Başta itiraz etsem de ısrar edeceğini bildiğimden kabul ettiğimi belli etmek için tuttuğu elimi çektim onunla birlikte.

"Hyung siz çıkın, biz geleceğiz." Koşarak saklandığımız yerden çıktığımız gibi etrafa bakındım. Jungkook odanın önünde Jimin'i bekleyeceğini söylemişti, beraber olmalılardı. Oraya en kısa gidiş yolu en çok silahlı adamın bulunduğu yoldan geçiyordu.

"Napacağız?" Yoongi güven vermek istercesine elimi tuttu.

Birden yanımda elinde onlarca silahla belirince hızlıca geri çekilmiştim.

"Zamanı durdurdum birkaç dakika için merak etme." Önümüzdeki silahlı kişi sayısı azalmıştı, hızlıca uzanıp dudağına bir öpücük kondurdum ve elinden tutup koşmaya başladım. Diğer silahları bırakmış birer tane bana ve kendisine ayırmıştı. 

"Jimin, uyan!" İleriden duyulan çığlık sesiyle kaskatı kesildiğimi hissettim. Tamamen kalbi durmadan yetişmeliydik. Jungkook'un bu sesini duyan tek kişi biz değildik tabii ki. Önümüzde bulunan koridora doğru giren iki kişiyle hemen silahı kaldırdım. 

Onlar da bizi fark etmişti. Silahlar anında ateşlenirken saklanacak tek yer olan sağ tarafımdaki yan dönmüş masanın arkasına girdim. 

Yoongi açıkta kalmıştı. Hızlıca kafamı kaldırıp bir tanesini vurmaya çalıştım. Acıyla yere yığılmıştı. Silahı doğru düzgün kullanamıyordum bile. 

"Buraya gel." Beni gördüğü gibi ileriye atıldı ama hala ayakta olup benim gibi saklanan diğer adam namluyu çoktan Yoongi'ye çevirmişti.

Ağzından dökülen nida ile elim kalbime gitti, içimden bir parçanın kül olduğunu hissetmiştim. Gözümün döndüğünü hissettim. Ayağa kalkıp adama doğru koşmaya başladım, o benim aksime sakin ve olması gerektiği gibi silahını bana doğrultmuştu. Benimse kurşunlarım bitmişti çoktan.

Kolumda hissettiğim acıyla tökezledim, kurşun sıyırmış olmalıydı.

O sırada bir şekilde karşımdaki o adam yere yığıldı, kafasından vurulmuştu.

"T-tae." Yoongi'yi ilk vurduğum adamın yanında yere yığılmış görürken korkuyla ona atıldım, yine zamanı durdurup buraya kadar sürünerek gelmiş olmalıydı. Eliyle sıkı sıkı tuttuğu yere baktım, kalbinin yakınındaydı. 

Gözyaşlarıma hakim olamazken elimi oraya yerleştirdim.

"Ne kadar durdurdun zamanı?" Gülümsedi ve az önce olduğumuz yere baktı, zemin kana bürünmüştü.

"Galiba yarım saat oldu, çok zordu." Derin derin nefesler almaya başlayınca titreyen elimi diğeriyle sabitledim.

"İyileştir beni, Doktor Kim." Güldü belli belirsiz, onu ilk öptüğüm gün kurmuştu bu cümleyi.

Gözlerimin önünde vurulmuştu yine, bu sefer daha da ciddi gibi duruyordu vurulduğu yer. Gözlerimi kapadım ve odaklandım. Zihnimde beraber mutlu olduğumuz zamanları düşündüm. 

Boynuma sarılan kolların gücüyle tüm havayı içime çekmiştim. Yapabilmiştim, gücümün çoğunun kullansam da olmuştu. 

"Jimin'e gitmeliyiz." Onaylayıp ayağa kalktım hızla. Jungkook'un çığlıkları kesilmişti. Koşarak ilerledik, sanki başka kimse kalmamıştı koridorlarda. Birden gözümün önünde beliren iki bedenle duraksadım.

Yoongi de benim gibi durmuştu, Jungkook yere oturmuş bir şeyler sayıklıyordu.

Jimin kucağındaydı. 

Hızla ona doğru yaklaştım ve dizlerimi kırarak Jimin'in üstüne koydum ellerimi. Kalbine götürmeye korkuyordum. 

"Bak!" Jungkook elimi alıp kalbinin üstüne koymuştu. Hiçbir tepki veremeden durdum öylece.

Kalbi durmuştu. 

"Işınlanamıyorum hyung. Kurtar onu!" Elimi kaldırdım ve Jungkook'un omzuna koydum. Elleri sıkıca Jimin'in belini sarmıştı.

"Hyung, zamanımız yok. Kurtar onu dedim, hadi!" Yutkunabildim zorlukla. Yoongi de beni anlamış gibi yere çöktü ve Jungkook'u çekmek için kollarını tutmaya başladı.

"Zamanımız kalmamış Jungkook." O an gözlerini Jimin'in yüzünden çekip benimkine bakmaya başladı. Yüzü hiçbir duyguyu taşımıyor adeta bir buza benziyordu. 

"Hayır, olamaz." Yoongi onun bu güçsüz anından yararlanıp kendine doğru çekince birden ayağa kalktı.

"Hayır dedim. Ver Jimin'i, ışınlanmayı deneyeceğim tekrar." Ölü bedeni kendine doğru çekti ve doğrultup kafasını omzuna koydu. Kaymasın diye eliyle tutuyordu. Gözlerini kapatıp bekledi, ışınlanmayı deniyordu belli ki.

Odaklanmadığı sürece bunu yapamayacağının o da farkındaydı. Birden bağırarak kafasını Jimin'in boynuna gömdü. 

"Jimin, güzelim gitme. Nolur bırakma beni, yalvarırım sana." 

--

tamam hadi sövün bana

The Game | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin