ep 16

3.1K 290 313
                                    


Sadece bir an için tüm hayatınızın film şeridi gibi gözünüzün önünden geçtiğini düşünün, belki hatlarınız karıştı, belki vicdan azabı duyuyorsun ya da belki de ölüyorsunuz ama haberiniz yok..

O an hissettiğim şeyler tam olarak bunlarken açıklama yapamıyor ya da herhangi bir şeye benzetemiyordum. Çünkü tarifsizdi.

Gözlerimi açtığımda sedyede yatarken beni Jungkook karşılamış on dakikadır baygın halde olduğumu söylemişti.

Tahmin ettiğim gibi, Taehyung ortalıkta görünmüyordu. Ve ben sonunda karşı tarafa geçtiğimi anlamıştım. Şuan düşünmem gereken tek şeyin bu olduğunu kendime hatırlatırken dinlenmek bile istemeden kenardaki kayak ekipmanlarını alıp dışarı fırladım. Taehyung daha fazla aklımda olmayı hak etmiyordu.

Kar her tarafı beyaz bir örtü gibi sararken büyük, profesyonelce insanların kaydığı o kacaman alan beni karşılamıştı.

Yerin ayaklarım altından kayıp gitmesine izin verirken yine ne kadar süre geçtiğini anlamamış ancak yanıma Jin Hyung gelip dönmemiz gerektiğini, birazdan havanın kararıp telefeliğin kapanacağını söylediğinde fark etmiştim.

Her güzel şey gibi bunun da bir sonu vardı. Gün boyunca ne kadar eğlenirsek eğlenelim sonunda at arabası balkabağı olacak şoförler fare, o güzelim prenses külkedisine dönüşecekti. Ve ben ülke ülke gezip ayakkabımın tekini bana getirecek bir prense sahip değildim.

Onun yerine yüzleşmem gereken bir korkum ve alt etmem gereken bir Taehyung vardı çünkü son hamlesini de yapmış Jungkook'u önden gönderip beni bu tarafta onunla yalnız bırakmıştı.

Seninle binmem gibi şeyler söyleyip direnmem anlamsız olurdu çünkü biliyordum ki tek başıma binmek korkumu daha da şiddetli hale getirirdi. Ve karşıya geçmem için başka şansım da yoktu.

Onun geçmesi için beklemiş içeriye girdiğinde derin bir nefes alıp ben de ardından girmiştim. Bu defa ilki gibi aşağı bakmak veya acemi davranmak yerine kulaklarımı avuçlarımla kapatmış gözlerimi kısıp yere çökmüştüm. Olduğum yeri kafamın bir taraflarına atmış onun yerine daha pozitif şeyler düşünmeye çalışıyordum ama karşımda Taehyung bacaklarını ayırıp otururken bu pek de mümkün değil gibiydi. Mavi saçlarının içine geçirdiği kemikli parmakları arkaya doğru giderken yutkundum.

Hareket etmeye başladığımızda tekrar gözlerimi kapatıp sinmiştim. Dışardan gelen rüzgar sesleri kulağıma dolduğu sırada pankartlardan birinde yazan 700 metre yükseklik aklıma geldikçe boğazım düğümleniyor, nefes almakta zorluk çekiyordum. Ve belki korkudan değil ama oksijen yetersizliğinden geberip gidebilirdim hem de Taehyung'un ayakları altında.

Nefes alış verişlerim bir anda daha da hızlanmaya başlamış vücudum titrek hareketler halinde olduğum yere daha da kapanmama neden olmuşken ellerimden birini destek almak amacıyla yere koydum.

Korkuyordum. Hem de çok. Taehyung'un karşısında korkudan titrerken ne kadar aciz görüldüğüm umrumda bile değildi. Çünkü şuan bunu düşünecek halde değildim. Ve o gün kendisini cesurca boşluğu bırakan Jimin'den eser yoktu.

Onca sıkışmış, harap halimle iki el omuzlarıma değip ordan çeneme kaydığında yüzümü biraz yukarı kaldırdım. Taehyung'un gözleri benimkileri bulurken yere çökmüş halde yüzünü incelemeye başladım.

Bronz teni üzerine özenle yerleştirilen ufak benleri sırasıyla göz hizama girdiğinde gözlerim önce burnunun ucundaki ardından dudağının üzerindeki siyah noktalar üzerinde takılı kaldı. Bakışlarımı fark etmiş olacak ki kendisi de beni incelemeye başlamış, dilini yuvarlayıp ağzını hafifçe ayırmıştı.

 ʜᴀʀᴅɪɴᴇss  ~𝓥𝓶𝓲𝓷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin