ep 17

3K 281 315
                                    


Hayatta hepimizin varmak istediği hedefleri, amaçları, hayalleri, kendine koyduğu birtakım başarı, mutluluk kriterleri var.

Bunların gerçekleşmesi hiç kolay değil. Gerçekleşmediğini görmek ve kabullenmek de kolay değil. Bazen olmadı mı olmuyor işte..

Hayalin, amacın, hedefin için neleri göze alabilecek olduğun, neleri görmezden gelip nelerden vazgeçebilecek olduğun hep çok kişisel tercihler. Ben kendi adıma azim denen duyguyla çok daha iyi hissediyorum.

Hırs bana hiçbir zaman iyi gelmedi. Beni bir yere getirmedi hırslarım. Beni benden götürdü orası kesin.

Bana hep ya şu ya bu gibi; ne ondan ne bundan vazgeçmeyi isteyeceğim şeyleri tercihe zorladı. Mutsuz etti beni hırs. Yıkıcı etkisi oldu üzerimde.

Kendimden vazgeçtim o şeyleri kaybetmeyi göze almak istemediğim için. Buna başarısızlık der kimisi, bense huzur derim.

Hırs başkalarıyla derdi olan bir duygu gibi geldi hep bana. Oysa benim tüm derdim, çabam kendimle.

Kendi bahçemi yeşertmek en büyük amacım. Başkasının bahçesine bakıp "benimki onunkinden daha iyi olmalı" değil. Hiçbir zaman böyle düşüncelere sahip olmadım.

Ama Taehyung içimdeki o küçük hırs canavarını sürekli dışarı çıkarmaya çalışan nefretim oldu. Hiçbir zaman bana olumlu yaklaşmadı. Aksine sürekli üzerime geldi, içimdeki sevgi yerine nefreti seçti.

Nefret... İnsanı her adımında ağırlaştıran, kötü kokmasını ve kötü görünmesine neden olan, kalbini sertleştiren, varlığının kişiye olumlu bir şey katmadığı, bunun içinde uzatılmaması gereken zehirli duygu.

Tercih onundu. Madem istediği buydu ve beni kendinden soğutmak, uzaklaştırmak istiyordu. Bundan sonra ben de onun bana davrandığı gibi davranacaktım. Umursamayacaktım ama ona zarar verecek adımlar atmaktan da geri kalmayacaktım. Her fırsatta açığını arayacak onu en büyük acılarıyla yaralayacaktım. Tabi bu mümkünse. Eğer gerçekten acı duyacak bir açığı varsa.

Çünkü o gözlerime bakarken söylediği her şeyde kalbime dokunabiliyorken kendime hatırlattım. Bir gün çok büyük bir açığını yakalayarak onun tahtını ele alacaktım. Geriye sadece onun boynunu vurdurmak ve taç törenimde en önde davetliler listemde yer almasını sağlamak kalacaktı.

Tatilin son gecesinde dışarının soğuğuna rağmen şömine başında oturuyorken Jungkook elini saçlarıma geçirip yanıma oturdu.

"Ne düşünüyorsun?"

Yönümü ona çevirdiğimde şömine ateşinin yüzüne vuran gölgesini izlemeye başladım. Saçlarımı karıştırıp gülümsediğinde ona karşılık olarak ben de gülümseyerek cevap verdim. "Hiçbir şey"

Otelin girişinde bulunan odanın tek ışık kaynağı olan şömine ve sarıya çalan led ışıklar etrafa romantik bir hava katıyorken içinde yumuşak renkli yastıklar ve ufak bir barı bulunuyordu.

Üzerimdeki battaniyeye biraz daha sarıldığımda Namjoon Hyung'un içeri girmesiyle ikimiz de ona dönmüştük. Ardından Jin Hyung elindeki şişeleri sallayarak karşımızdaki yastıklardan birine oturduğunda Namjoon küçük viski bardaklarını önümüze dizmişti bile.

Önümüzdeki yaklaşık 40 bardağı tek tek doldurmaya başladığında neden bir bardak yerine ortaya onca bardak dizdiğini anlayamamıştım.

Namjoon bardakları doldurmaya devam ederken Jungkook dayanamayıp sordu. "Ne yapıyorsun?"

"Oyununu hazırlıyorum" dediğinde yüzündeki sırıtış genişlemiş ve o da yastıklardan birine oturmuştu.

Açıkçası daha önce hiç içkiyle oyun oynamamıştım ve bu beni heyecanlandırmıştı. Nasıl olacağını ve eğlenceli olabileceğini düşünürken Jungkook yerinde kıpırdanıp merakla sordu.

 ʜᴀʀᴅɪɴᴇss  ~𝓥𝓶𝓲𝓷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin