Multimedia Uğur.
Tanay'la nerdeyse 10 dakika daha yürümüştük ve bu süre içerisinde iki sigara yakmıştı. Onunla beraber olduğumuz süre içerisinde esrar veya alkol kullandığını henüz görmemiştim. Bu beni meraklandırsa da irdelemiyordum, belki de yanımda olmadığı sürede gidip o işlerini hallediyordu. Sonuçta yanımda kullanması hoşlanabileceğim bir durum değildi.
İki katlı müstakil mavi bir evin önünde durduğumuzda Tanay zile bastı ve bana baktı. Boş bakışlarımla karşılaşınca gözlerini devirdi ve "Burada uzun bir süre kalacağız gibi görünüyor ve birazcık daha sıcak davranabilirsin" diye mırıldandı. Onu başımla onaylayarak geçiştirirken kapı hafif bir gıcırtı eşliğinde açıldı. Esmer, kahküllü ve küt kesilmiş siyah saçlarıyla orta boylu bir kız bize gülümsüyordu. Fantastik filmlerdeki kahramanların sevgililerine benziyordu.
"Hoşgeldiniz," dedi kapıyı iyice açarken. "Lütfen içeri girin."
Ben kıza kısa bir tebessümle kafamı eğdim ve içeri girdim, arkamdaki Tanay'ın ne yaptığından haberim yoktu. Kız içeri geçmeden önce paltomu ve valizimi aldı. Tanay gülerek kızın omzuna kolunu atıp bir şeyler söylediği sırada kucaklandığımı hissettim. Kafamı geriye çekip beni kollarıyla saran kişinin kim olduğuna bakmaya çalıştım ama kolları gerçekten güçlüydü.
Sonunda Tanay çocuğun kollarını benden ayırdı ve ters ters bakmaya başladı. Ben de bu sırada kim olduğunu görebilmiştim.
Çocuğun siyah ve havaya dikilmiş cool saçları, kırmızıya yakın dolgun dudakları ve koyu kahve -tıpkı benimkilerin tonunda- gözleri vardı. Gerçekten yakışıklı ve karizmatikti.
Bana içten bir gülümseme yolladı. "Hoşgeldin Dora. Tanay telefonda senden baya bahsetmişti ama bu kadar çabuk geleceğinizi düşünmedim. O lanet yerden kurtulabilmenize sevindim." Onun bu dediklerine tebessüm edip teşekkür anlamında kafamı eğerken Tanay burda olduğunu hatırlatmak amacıyla boğazını temizledi.
"Dora bu sıcak kanlı arkadaş Uğur. Sana söylediğim gibi bir süre bize yardım edecek."
Ben bu kadar yakışıklı birini beklemiyordum. Tanay'la yarışabilirdi sanırım.
Ama sanırım. Pek emin değildim.
Ne, her ne kadar beni sürekli sinir etse de inkar edecek falan değildim. Tanay gerçekten yakışıklı ve zeki bir çocuktu. Gerçi yaşının 23'ten yüksek olduğunu tahmin ediyordum ama adam denilecek kadar olgun da sayılmazdı.
"Memnun oldum Uğur" dedim dudaklarımı yukarı kıvırarak.
Güldü. "Ben de kızıl prenses. Tanay bu kadar güzel ve seksi olduğunu söylememişti."
Ben içten içe onun bu açık sözlülüğüne hayret ederken Tanay "Dora'yla sadece ben uğraşabilirim dostum. Bence dayak yemeden sus" deyip pis pis sırıttı.
Gerizekalı.
Diri'yli sidici bin iğrişibilirim distim. Binci diyik yimidin sis.
Doro'ylo sodoco bon oğroşobolorom dostom. Bonco doyok yomodon sos.
Bu taklitleri bile yapabildiğime göre gerçekten sinirlenmiştim. Embesil. Benle sadece o uğraşabilirmiş. Bak bak bak. Acaba doğarken doktor annesine "Çocuğunuz beyni fonksiyonal bozukluklardan dolayı iltihaplanmış. Onu doğurmak istediğinizden emin misiniz?" diye sormuş mudur.
Keşke annesinin cevabı olumsuz olsaydı.
Ben Tanay'a içimden etmekte olduğum hakaretlerimle meşgulken, Tanay ve Uğur bir konuyu tartışıyorlardı. Az önceki esmer kız salona girdi ve ikili koltukta yanıma oturdu. "Merhaba canım, ben Duru." Uzattığı elini sıktım ve yüzüme inandırıcı bir gülümseme oturttum. "Dora."
İsmimizin benzerliğini fark ederek kıkırdadık. "Bu evde Uğur'la yalnız kalmak kabus gibi. Sonunda bir dişiyle sohbet etmek o kadar güzel geliyor ki" diyip iç çekti. Kahkaha atmama engel olamadım. Karşı koltuktaki Tanay'a baktığımda garip bir ifadeyle bana bakıyordu. Ona bakınca gözlerini üstümden çekti ve Uğur'un anlattığı şeyi dinlemeye koyuldu.
"Ee" diyerek Duru'ya döndüm. "Uğur erkek arkadaşın mı?"
O ben bunu söyleyince çok komikmiş gibi gülmeye başladı. "Ah, hayır! Kendisi benim gıcık kaptığım abim olur."
Vay canına. Hiç benzemiyorlardı, gözleri dışında. Siyah gibi ama yakından bakılınca kahverengi olduğu anlaşılan gizemli gözler. Gerçi ikisinin de saçı siyahtı ama Uğur'un ten rengi beyazdı. Yüz hatları da pek benzer değildi. Duru'nun ince ve pembe dudakları, küçük bir burnu vardı.
Onları daha fazla kıyaslamayı bırakıp Duru'nun beni odasına götürme teklifini kabul ettim. Hem valizimi yerleştirecektik, hem de biraz birbirimizi tanıyacaktık. Sonuçta bir süre aynı evde yaşayacaktık.
Yeşil ve kahverenginin tonlarıyla sarmalanmış odaya girince Duru gülümsedi. "İşte burası da benim odam."
Tek kişilik bir yatak, giysi dolabı ve makyaj masasıyla sade bir odaydı ama etraftaki rengarenk puflar, minderler ve renkli çiçek dekorlarıyla tam anlamıyla bir ormanı anımsatıyordu.
"Tanay daha önce buraya hiç kız getirmemişti." Duru bunu söylerken yatağına oturup bağdaş kurmuş ve beni de yanına davet etmişti.
Tanrım, klasik film veya kitaplardaki bu cümlenin kurulduğuna inanamıyordum.
Gözlerimi devirdim. "Bence hiç bu konulara girme çünkü iki dünya bir araya gelse Tanay'la o anlamda bir şey düşünmem." Duru sırıttı ve omzuma yavaşça vurdu. "Ama o senden gözlerini alamıyor gibi."
Tanay'ın benden gözlerini ayırmama sebebi ancak benimle uğraşacağı için yaptığı planı düşünmesi olabilirdi. Başka bir şey, asla.
Kafamı hayır anlamında salladım ve Tanay'ın ben geldiğimden beri psikopatça uğraşmasını anlattım. Aslında fazla bir şey yapmamıştı, tabağıma peynir koymuştu sadece ama peyniri gerçekten sevmiyordum ve o an bunun altında kalmaktansa ölmek isteyeceğimi de biliyordum. Mızmız kızlar gibi onun büyüsüne kapılıp yaptığına göz yumacak değildim. Her dengesiz bir dersi hak ederdi.
Duru ona rehabilitasyonda olan her şeyi anlattığımda kendini tutamadı ve büyük bir kahkaha attı.
"İç çamaşırlarına dokundu öyle mi?" O kahkaha atarken ben gerçekten bu kadar anlattığım şeyin arasından buna takılıp takılmadığını çözmeye çalışıyordum.
Ona ters bir bakış atsam da sessizce gülmeye başladı. "Kusura bakma, kendime engel olamıyorum" diyip suratını yelledi. Bu kadar komik olan neydi anlayamamıştım.
"Keşke o çekmeceyi açarken birden kapatsaydım da parmakları kopsaydı." Yüzümü ekşittim. "Pislik. Gerçekten. Tam bir pislik. Merak ediyorum da bazen, annesi "sağlıklı olsun yeter" diye dua ettiği için mi böyle oldu ki? Nefes alsın yeter gibi." Ben saçmalamaya başladığımı fark ettiğim sırada kapının yanından gelen kahkahalarla kaşlarımı çatarak döndüm.
Tanay ve Uğur kahkaha atmaya devam ediyorlardı. Tanay gülmekten dolan gözlerini kırpıştırdı ve kapının önüne oturdu. Uğur da ona katılırken istediği oyuncak alınmamış çocuktan ziyade son zamanlar oldukça moda olan Nur Yerlitaş capslerindeki gibi bakıyordum onlara.
"Çok komik" dedim ifadesiz suratımla.
Duru da gülümsemesini saklamaya çalıştı ve ona bakmadığımı hissettiği anda -aynadan görmüştüm- gülmeye başladı.
"Komik kızsın" dedi Uğur. "Komik kızlara bayılırım."
Tanay Uğur'un ensesine sertçe vurdu ve yerden kalktı. "Rehabilitasyon çoktan karışmıştır, ailen sayesinde" O gözlerini devirdi ben de söylediğini devam ettirmesini belli eden bir bakış attım. "Bu yüzden tanınma ihtimalimizin olmadığı bir yere yerleşeceğiz, ya da görünüşümüzü öyle bir değiştirmemiz lazım ki kimse kim olduğumuzu fark etmesin. Bu seçenekte de sahte kimlikler devreye girecek."
Şaşkınca ona baktım. "Seçimi bana mı bırakıyorsun yani?" O beni onaylarken hâlâ şaşkındım. "Sonuçta bu sadece benim hayatım değil. Benim inan umrumda değil, istediğini seç."
Bölüm kısa farkındayım ama burda bitmeliydi. Sizce hangi seçenek daha cazip?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Çığlık
JugendliteraturSusuyorum. Susuyorum çünkü korkuyorum. Susuyorum. Çünkü seviyorum.