Kapının ilerisinden gelen sesleri duyabiliyordum fakat tepki veremeyecek ya da dinlemeye tenezzül edemeyecek kadar yorgundum. Uyku gözlerime sıkıca yapışmış, rahat bırakmıyordu.
Bu sebeple ne olacağını boşverip kendimi huzurlu ve rahat bir uykuya bıraktım.
TIK TIK TIK.
TIK TIK TIK.
TIK TIK TIK TIK.
Duyduğum seslerle birlikte yerimde doğrulmaya çalışırken gözlerimi ovaladım. Bu odaya ne ara geldiğimi hatırlamıyordum ve bu beni korkutuyordu.
Kapıyı gözlerimi ovalamaya devam ederek açtım ve karşımda beyaz tişörtü, lacivert kot pantolonu ve siyah spor ayakkabılarıyla beni süzen Tanay'a çevirdim.
"En son takside değil miydik?" diye sordum boğuk çıkan sesimle. Sırıttı.
"Öyleydi ama birileri uyuyakaldı ve ben onu bir fil kadar ağır olmasına rağmen yatağına kadar taşıdım." Yaptığı hakaretlere aldırmadan kafamı kaşıdım.
"Burası otel mi?" diye sordum ardından.
"Evet. Sorularına başka yerde devam edebiliriz ama önce kahvaltıya inmemiz gerek. "
Kahvaltı mı? O kadar uyumuş muydum gerçekten?
"Tamam."
Üstüme kenardaki deri koltuğa bırakılmış olan kahverengi hırkamı giydim ve kapıyı arkamdan kapatarak çıktım.
"Burada mı kalacağız?" diye sorunca Tanay gözlerini devirdi.
"Sana dediğim gibi arkadaşlarım bir yer ayarlayacak ve biz de o zamana kadar buradayız. Sakıncası yoktur umarım?" Son kısmı söylerken kaşlarını alayla kaldırmıştı.
Kafamı iki yana salladım. "Yok." Olsa da bir şeyin değişmeyeceğini biliyordum ama olayı alttan almak en iyisiydi.
Sıra sıra sıralanmış masaların arasında birine oturduk ve Tanay rahat bir tavırla menüyü eline alıp göz atmaya başladı. Arada sırada bana bakıp sırıtıyordu ve bu durum sinir bozucu olmaya başladığından elimdeki menüyü sertçe masaya bıraktım.
"Neye gülüyorsun?" Tanay sırıtmaya devam ederek kirpiklerini gösterdi. "Uyurken rimelin akmış olmalı." Ne? Ben rimel sürmemiştim ki!
"Neden bahsediyorsun?" diye sordum kaşlarımı çatarak. Ellerimi gözümün alt kısmına götürdüm ve çektiğimde işaret parmağıma hafif bulaşan siyahlığı fark ettim. Bu da nerden çıkmıştı?
Masanın yanındaki duvara sabitlenmiş aynaya baktığımda neredeyse çığlık atacaktım. Gözlerimin altına siyah göz kalemiyle bir şekil gibi bir şey çizilmişti. Kurukafaya benzer bir şey. Tanrım, böyle bir şey gotiklerin bile aklına gelmezdi!
Ve dudaklarıma da siyah ruj sürülmüştü. Sinirden yanan gözlerimle Tanay'a baktığımda hâlâ sırıttığını gördüm.
"Sen kendini ne sanıyorsun?!" diye bağırdım ayağa kalkarken. Bunu yapması beni o kadar sinirlendirmişti ki hapse girmeyeceğimi bilsem onu şuracıkta öldürürdüm. Resmen ben uyurken ruhum bile duymadan gotiklere çevirmişti beni.
"Bence çok seksi durdu," dedi kahkaha atarak. Ben burda sinirden dişlerimi sıkıyordum o hala dalga geçme peşindeydi.
"Ben sana göstericem seksiyi gel bakayım. " Bunu derken masadaki bardağın içindeki suyu kafasından aşağı boşaltmıştım.
Tanay şaşkınlıkla ellerini ıslanmış saçlarına götürünce gururla ortaya çıkardığım eseri izledim. Tabii biraz da sırıtarak.
"Sen.." dedi Tanay kekeleyerek. "Ne yaptın?" Kafasını kaldırınca gözlerindeki öfkeyi gördüm ve bu beni keyiflendirdi. "Aaa," dedim yapmacık bir merakla. "Ne yapmışım ben?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Çığlık
Teen FictionSusuyorum. Susuyorum çünkü korkuyorum. Susuyorum. Çünkü seviyorum.