Bölüm 3: Kaçış

150 9 0
                                    

İfadesiz olmaya çabaladığım suratımda bile gereksiz bir üzüntü her zaman hâkimdi. Bunca zamandır yaşadığım kırgınlıklar, çektiğim acılar art arda birikmiş, yüzüme kalıcı bir maske yapışmasına neden olmuştu. Mutlu olduğumu gerçekten hissettiğim zamanlar bile, içimden bir ses –kesinlikle olumsuz- ‘Bunun bozulacağı günler de gelecek, görürsün,’ diye beni her seferinde uyarıyordu.

Ki zaten gerçekten mutlu olduğumu hissettiğim zamanlar da çok nadirdi. Çok çok nadir.

Liseyi bitirdikten sonra, hayatımda gerçekten de dönüm noktası olabilecek bir döneme, üniversiteye, geçmiştim ve bunun beraberinde gelen stres de paha biçilemezdi. Annem şehir dışında kazanacağım bir üniversiteye gitmeme asla ama asla izin vermeyeceğini her gün vurguluyor, eğer bu gerçekleşirse seneye şansımı tekrar deneyebileceğimi söyleyip beni önümdeki test kitaplarıyla olan acımasız savaşta yalnız bırakıyordu. Stresle beraber gelen tüm kötü duygular yüzünden sayamadığım kadar kalemi farkında olmadan elimde oynarken kırıyordum.

Gerçekten bunu fena hâlde kafaya takmıştım. Babam ondan her okuma kitabı istediğimde ‘bunun yerine yeni test kitapları alırız,’ diye beni başından savıyordu. Psikoloji kitapları almama bile izin vermiyorlardı. Psikoloji okuyacak olmam onlar için bir saçmalıktan ibaretti, bunun yerinde neden bir doktor veya mühendis olmuyordum ki?

Açıkçası son hafta kafamda biriken tüm formüller, dil bilgisi kuralları, yorum sorularının da bana iyi açıdan katkı sağladığı söylenemezdi. Sadece sınavda işime yaracaktı, okumak istediğim dalla alâkası yoktu.

Fakat ben sonuç olarak, aldığım mükemmel puanla –en azından benim açımdan- psikoloji dalıyla nam salmış bir üniversiteye gittim. Gerçekten mükemmeldi. Tabii ondan sonra olan olayların mükemmellik derecesi tartışılırdı.

Gördüğüm o aptal kâbus, bazı şeylerin farkında varmamı sağladı. Çevremdekiler hayatımda hakları olmadan hak iddia edebileceklerini savunuyorlardı. Ailem gibi. Akay gibi.

Ailem her zaman nerde ne yapmam gerektiğini bana tembihlerlerdi, buna alışma sürecinde melek gibi olurlardı fakat yapmadığımda ya da yapamadığımda tamamen bir canavara dönüşürlerdi.

Akay her zaman yanımdaydı, onun şu zamana kadar olan tek hatası belki de bana güçsüzlüğümü –öyle bir şey varsa- kabul ettirmeye çabalamasıydı. Normal şartlarda bu imkânsız bir durumdu, çünkü bana her şeyin üstesinden gelebilecek kadar güçlü olduğumu her fırsatta hatırlatan ta kendisiydi.

Ve ben, Dora Saner, bundan sonra böyle bir şeye izin vermeyecektim.

Beni kandırmalarına, beni inanmadığım bir şeye inandırmaya çalışmalarına, hayatıma müdahale etmelerine izin vermeyecektim.

Ne olursa olsun.

***

Yastığımın altındaki soğuk kısma elimi soktum ve verdiği serinlikle birlikte hafifçe gülümseyerek uykuma devam etmeye çalıştım. Fakat koridordan gelen ayak sesleri buna engel oluyordu. Kapımın sertçe açılmasıyla birlikte yastığın altındaki elimi çektim ve önüme gelen saçlarımı düzelttim. Kafamı kaldırıp baktığımda Tanay dolabımın üstündeki valizi indiriyordu.

“Hey!” diye seslendim. “Ne yapıyorsun?”

Bana bakmadan sırıttı. Duygu barındırmayan bir sırıtıştı.

“Seni kaçırıyorum.” Kafam karışmış bir hâlde ona baktım.

“Nasıl yani?”

Dolabımı açtıktan sonra katlanıp üst üste dizilmiş bluzlarımı valizin içine tıktı. Sıra pantolonlarıma geldiğinde ben de çoktan ayağa kalkmayı akıl edebilmiştim.

Sessiz ÇığlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin