Bölüm 2: Geçmiş

169 9 3
                                    

Yorum yaparsanız sevinirim, hem hikâye hakkında olan tereddütlerimden de kurtulmuş olurum. İyi okumalar

Odamda, sırtımı yatak başlığına yaslamış bir şekilde uzanıyordum. Başımı destekleyen yastık bir süre sonra başıma hafif bir ağrı yollayarak rahatsız olmamı sağladı.

Dün kahvaltıdan geldikten sonra Yaşam beni düşünerek içinde peynir olmayan bir tabakla birlikte yanıma geldi, ona her ne kadar iştahım olmadığını söylesem de nasıl olduğunu fark etmeden kendimi tabağa yumulurken buldum. O beni düşünüyordu ve bunu içten içe bilmek iyi hissetmeme sebep oldu.

Bunun haricinde annem daha ilk günden gece yarısı ben kitabıma dalmış bir hâlde hayaller âlemindeyken beni aradı ve dolayısıyla da yöneticinin odasına gitmek zorunda kaldım. Elimize bir telefon bile verilmemesi fazla acımasızcaydı. Doğrusu benim hayatımda kim acımasız değildi ki? Bana gerçekten önem veren tek kişi de tüm güvenimi sarsarak gitmişti. Artık yoktu.

Annemle konuşmamıza gelecek olursak, sabahki yufka yürekli tavırlarına karşılık beni telefonda kahvaltıdaki davranışım yüzünden sert bir şekilde azarladı. Bense sadece gülümseyerek dinledim, onu sinirlendirmek hoşuma gidiyordu.

“Deli olmadığını düşünüyordum, hatta en kısa zamanda babanla konuşup seni oradan getirmesini isteyecektim ama beni hayal kırıklığına uğrattın! Bunların hepsini hak ediyorsun!”

Evet, telefonu kapamadan önce son söylediği söz bunlardı. Yönetici Faruk Bey beni dikkatli bir şekilde izlerken annemden güzel şeyler duyduğumu sanmış olacak ki telefonu kapattıktan sonra “Onları daha sık arayabilirsin,” diye nazik bir davranış göstermeye gerek duymuştu. Bense ona alayla bakarak, “Aslında bir daha aramamalarını istediğimi onlara iletmeniz benim için daha faydalı olacaktır,” deyip odadan def olup gitmiştim. Suratındaki ifadeyi görmeyi gerçekten isterdim fakat kitabımda en heyecanlı yerde kalmıştım ve Sita’nın kızını kabullenip kabullenmeyeceğini merak ediyordum.

Yaşam hiçbir soru sormadan akşam yemeğimi de köşe sehpamın üzerine bırakarak gitmişti.

Ve şu an, burada yatağımın üstünde hayatımın bu zamanına kadar olan tüm kötü olaylarında benim ne kadar payım olduğunu düşündüm.

İyi bir ailem? Yok. Benim suçum mu? Hayır ailemi kendim seçemem.

O’nun beni terk etmesi? Yıkıcı bir etki bıraktı ve onun sayesinde artık hiçbir şeyi gözümde büyütmüyorum. Sorun ne kadar büyük olursa olsun umursamamayı başarıyorum. Peki, onun gitmesi benim suçum mu? İşte bu tartışılır.

Babamın elinde bulunan sonsuz –olduğunu düşündüğüm- para kaynağına ve benim memnun olduğum mesleğime rağmen onlarla aynı evde kalmam için beni tehdit etmesi? Ve en önemlisi bunu, can alıcı noktamdan vuracak şekilde acımasızca yapması? Kesinlikle benim suçum değil.

Kapı tıklandığında düşünmeye devam ediyordum. İç dünyam durgunlaşacak gibi değildi, kulağımın dibinde gün boyunca son ses çığlık atsalar bu kadar ağrıtamazdı başımı.

“Kahvaltııı,” dedi Yaşam gülümseyerek. Bu enerjiyi nerden bulduğunu merak etmiyor değildim.

“Üstümü değiştirip geliyorum.” Ayaklarımı yataktan sarkıttım ve karışmış kızıl buklelerime çeki düzen vermeye çalıştım. Büyük ihtimalle uykudan kalkmış bir cadı gibi görünüyordum. Gözlerimin altında dün tüm gece uyumadığımı belli eden morluklar ve hafiften kabarmış saçlarım buna inanmak için yeterli sebeplerdi.

Yaşam’ı daha fazla bekletmemek adına hızlıca dolabımdan siyah kot pantolon ve beyaz kazağımı giyindim. Turkuaz babetlerimi ayağıma geçirirken bir an aklıma lise yıllarım geldi.

Sessiz ÇığlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin