Annem bana acıyan bakışlarını yolladığında tekrar ve tekrar gözlerimi devirdim. "Seni seviyorum kızım," deyip kollarını boynuma doladı. Gereksiz sevgi gösterileri artık gerçekten canımı sıkıyordu.
"Bıraksana artık," dedim soğuk bir sesle boynumdaki kollarını itelerken. Dudaklarını birbirine bastırıp geri çekildi. Kırılmış görünüyordu ama bu umrumda mıydı? Elbette ki hayır.
"Yönetici babanın arkadaşı, biliyorsun canım. İstediğin zaman odasına gidip bizi arayabilirsin, buna izin verecektir." Boş yere konuşmasını istemediğimden kafamı salladım. Son kez yanaklarımı öptü ve ellerini omzuma koydu. "Seni özleyeceğim." Bana ne! Onu umursamadığımı fark edemiyor muydu artık? Bıkmıştım.
Babam da bu tek taraflı sevgi gösterisine daha fazla tahammül etmeye dayanamamış olacak ki annemi ters bakışlarıyla benden uzaklaştırdı. Arabanın kapısını açtı ve geçmemi işaret etti. Normalde olsa onu sinir krizine sokana kadar dikilirdim ama arkamda bu sevimsiz kadın varken pek havamda olduğum söylenemezdi. Bu sebeple koltuktaki yerimi aldım ve onun bavullarımı arabanın bagajına yerleştirmesini bekledim.
Sonunda işi bittiğinde sürücü koltuğuna oturup bana baktı. "Nasıl hissediyorsun?" Ne yapacaksın nasıl hissettiğimi? Boş kafalı herif.
Bir süre cevap vermemi bekledi, ardından bunun olmayacağını anlayıp arabayı çalıştırırken mırıldandı. "Bu iletişim sorununu aş artık. Küçük bir çocuk değilsin." Nefesimi sıkıntıyla dışarı verdim. "Şu lanet olası arabayı sürmeye devam et çünkü sorduğun sorulara benden cevap alamayacaksın." Yolculuk sessiz bir şekilde devam ederken kafamı cama yasladım, bu evden uzaklaştığım için gerçekten mutluydum.
"Geldik," dedi beni düşüncelerimden ayıran babam. Emniyet kemerimi çıkarıp arabadan indim, bahçe bana merakla bakan delilerle doluydu. Evet, evet onlar deli değil sadece sorunları olan kişiler. Ne yapalım ağız alışkanlığı. Annemden bulaştı da.
"Kızım, orada delilerin arasında sen de deli olursun," dedi annem endişeyle bana bakarken. Ardından babamın sesini duydum. "O zaten deli."
Babam bavullarımı görevliye verirken etrafı gözetliyordum. Burada evden daha güvenli hissedeceğim kesindi. Çığlıklar, inlemeler veya herhangi bir şey olmadan.
"Dora!" Neşeli bir ses duydum, kafamı kaldırdığımda ise babamın buradaki arkadaşı Faruk Bey ile karşılaştım.
"Nasılsın canım?" Ofladım. "Kötü desem ne yapacaksınız?" dedim ona donuk bakışlarımı gönderirken. Kaşlarını çattı ve babama döndü. "Dediğin kadar varmış." Babam omuz silkti.
Faruk Bey tekrar bana dönüp yapmacık bir şekilde gülümsedi. Daha demin dediğini duymadığımı mı sanıyordu?
"Yaşam sana odanı göstersin Dora'cım." Ellerini omzuma koyup sıvazladı. "Burada çok eğleneceksin." Omzumdaki ellerine baktım. "Elini çek." İlk başta şaşırsa da ardından -belki de bir sorun çıkmasını istemediği için- beni rehabilitasyon binasının önünde sırıtarak bana bakan kızın yanına gönderdi. Kızla odama gidene kadar konuşmadık, sadece onu takip ettim.
Kapıyı açtı ve gülümseyerek bana döndü. "Adım Yaşam. Eşyaların birazdan yerleştirecek, eğer herhangi bir sorun yaşarsan-"
"Yöneticinin odasına gidebilirim, biliyorum," diyerek gözlerimi devirdiğimde Yaşam -bu nasıl bir isimdir- kaşlarını çattı. Benim tepkilerime kırılmaması gerekirdi, hadi ama! Ben ailemin bakış açısına göre iletişimde insanlarla sorun yaşayan zavallı bir kızdım. Açıkçası bunu bilen birinin benimle diyalog kurmaya çalışması, ne bileyim garipti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Çığlık
JugendliteraturSusuyorum. Susuyorum çünkü korkuyorum. Susuyorum. Çünkü seviyorum.