Salona girmeden önce derin bir nefes aldım, buna ihtiyacım olacak gibiydi.
"... hastanede. Biraz onu da düşün tatlım."
Sonuna denk geldiğim konuşma benim salona girmemle kesildi. Tanay'ın yüz hatlarını kimden aldığı belli oluyordu. Annesiyle çok benziyordu.
Fazlasıyla alımlı gözüken kadın beni görünce içten bir şekilde gülümsedi. "Sen Dora olmalısın."
Tebessüm etmeye çalıştım, böyle durumlarda ne yapılırdı ki?
"Evet ben Dora."
"Ben de Aysun. Bu yakışıklının annesiyim." Tanay gibi bir oğlu olmasından gurur duyuyormuş gibi ona baktı.
Açıkçası benim Tanay gibi bir çocuğum olsa çöpe atardım. Ya da göbek kordonuyla birlikte gömerdim.
Tanay ve Uğur rahatsız görünüyorlardı. Duru ise sevinmiş gibiydi, tabakta getirdiği kurabiyeleri önümüzdeki sehpalara koyarken yüzünden gülümsemesini eksik etmiyordu.
"O adam umrumda değil anne, bunu ne zaman anlayacaksın?" Tanay arkasına yaslanıp sigarasının külünü kül tablasına silkti.
"Hiçbir zaman. O senin baban Tanay, ve şu an senin saçma planların yüzünden hastanede! Hele şu kızın ailesi ne kadar perişan olmuştu bir bilsen!" Diyerek beni gösterdi.
Ah, eminim annem çok perişandır. Sürtük.
"Sanmıyorum Aysun Hanım," dedim soğuk bir ifadeyle. "İnsanlar göründükleri gibi değildir."
Psikoloji okurken öğrendiğim ilk şey buydu. İnsanlar, ruhlarının sarılmış olduğu bedeni istedikleri gibi kullanırlardı. Kimi her hareketinde samimi olur, kimi yaptığı rollerle ödüller alırdı. Ama hiçbiri, tam olarak ruhunu yansıtmazdı dışa. Hatta bazılarının kendi ruhundan bile haberi olmazdı.
Aysun Hanım kaşlarını kaldırdı. "Annen çok kötü görünüyordu, eğer oraya dönersen seni rehabilitasyondan alacağına söz verdi."
"İstesem rehabilitasyondan kendim de çıkarım efendim, bunda sorun yok. Onları tanımıyorsunuz sadece, lütfen annemin ne kadar kötü göründüğüyle ilgili daha fazla konuşmayalım."
İlk defa bu kadar uzun ve kibar bir cümle kurmuştum; bunun şokundan olsa gerek Duru, Uğur ve Tanay kaşlarını kaldırarak bana baktı.
Siyah saçlarını geriye atan Aysun Hanım sadece gülümsedi. Tanay'ın benzeri gri-yeşil gözlerinde bıkkın bir ifade vardı.
"Gelmiyor musun yani?" Diye sordu Tanay'a umutsuzlukla.
"Cevabı biliyorsun," dedi Tanay sadece. "Üzgünüm anne."
"Peki oğlum," dedi Aysun Hanım. Ayağa kalkarken her an ağlayacak gibi bir ifadesi vardı, eşini gerçekten seviyor olmalıydı.
Tanay kaşlarını çatarak annesine bakarken o da kalktı. "Ben seni geçireyim."
"Tamam," diye karşılık verdi annesi ağlamaklı sesiyle. Onun bu hâli beni de biraz üzmüştü, çünkü kadının gerçekten üzgün olduğunu görebiliyordum. Zaten bir psikolog insanın suratına baktığında neler hissettiğini kolayca anlardı.
Duru da Aysun Hanım'a sarıldı, kadının onu kendi kızı gibi gördüğü belliydi.
"Ben yine uğrarım kızım, fazla kalamadım kusura bakma."
"Olur mu Aysun ablam? Tabii ki böyle bir durumda kusuruna bakmam. Biz de geliriz hastaneye Uğur'la merak etme."
Duru Uğur deyince Aysun Hanım'ın yüzü gerilmişti ve kaşlarını çatarak Uğur'a bakmıştı. Uğur ise gözlerini yerden kaldırmadan tekli koltukta oturuyordu.
Acaba aralarında ne geçmişti? İyi şeyler olmadığı kesindi.
Onlar salondan çıkınca Uğur'la ben kaldık.
"Eee?" Dedim. "Aysun Hanım'la aranızda kötü bir olay olmuş gibi."
Uğur şaşkınlıkla bana baktı. "Bu da nerden çıktı?"
"Hiç konuşmadınız ve giderken ona sarılmadın."
"Sen de sarılmadın."
"Çünkü ben iletişim sorunları olan bir genç kızım ve onu tanımıyorum."
Bunu ezberlenmiş bir cümle gibi söylediğimden olsa gerek Uğur kaşlarını çattı.
"Gerçekte hiç de öyle değil gibisin. Rol mü yapıyordun?"
"Konuyu değiştirme."
"İlk sen cevapla."
Kaşlarımı kaldırdım. "İlk ben sordum."
"Önemsiz ve saçma bir konu." Uğur koltukta geri yaslanırken elindeki kumanda ile televizyonu açtı ve kanalları zaplamaya başladı.
"Öğrenmek istiyorum."
Bıkkın bir nefes verdi. "Pekâlâ. Eğer bu kadar merak ediyorsan..."
Tam o sırada Tanay ve Duru içeri girdi.
"Neyi merak ediyormuş?" Diye sordu Tanay otururken.
"Sevgilim yok," dedi Uğur ve bana bakarak sırıttı.
Tanay şaşkın ve sinirli gibi görünen bir ifadeyle bana baktı. "Ne?"
"Ne ne?"
"Uğur'a sevgilisi olup olmadığını mı sordun?"
Annesiyle Uğur arasında olan problemi sorduğumu söylemek istemediğimden "Gibi gibi," dedim.
Tanay bomboş bakışlarıyla cebinden paketini çıkardı ve bir dal aldı. Bu kadar fazla içerken nasıl ölmüyordu anlamıyorum.
"Şu anda boşta," dedi Duru gözlerindeki muzip pırıltılarla. Bir şeylerin peşinde olduğu kesindi ama neyin olduğunu çözemiyordum.
"Sevindim," dedim sadece. Oysa ki yüzümün dümdüz durduğuna emindim.
"Dünki maçın özetini izledin mi lan?" Diye sordu Tanay Uğur'a bakarak.
Üzgünüm Duru planın işlemedi.
"Tabii oğlum. Galatasaray almış yine."
"Aslanlarım ya."
Bunlar iyice maç muhabbetine gireceğinden emin olduğum için kalktım ve kaldığım odaya girdim. Mor pikeli yatağa kendimi atarken Duru da odaya girdi. Yüzünde hain bir gülüş vardı.
"Seni kıskandı!" Diye cıvıldadı.
"Ney?"
"Tanay! Seni Uğur'dan kıskandı!"
"Saçmalama. Ancak Uğur beni öldürse bu şerefe kendisi nail olamadığı için kıskanır."
Duru gözlerini devirdi. "Asıl sen saçmalama. Nasıl bu kadar kör olabilirsin?"
"Boş konuşuyorsun Duru." Pikeyi kaldırıp yatağa girdim ve gözlerimi kapadım.
***
-Tanay'ın Ağzından-
Koyu kahve saçlarını toplamaya uğraşan Dora gerçek olmayan mavi gözlerini bana çevirdi.
"Napacağız yani? Plan ne?"
Kahvemden bir yudum aldım. "İkimiz de 18 yaşımızı çoktan geçtiğimize göre, kendi kararlarımızı verebiliriz değil mi? Babam hasta olmasaydı kaçmaya devam edebilirdim ama artık zorunlu değilim. Sen de rehabilitasyona kendi isteğinle geldiğini söylediğine göre, ortada gerçek kimliğimizi saklamamız için bulunan bir neden göremiyorum."
Düşünür gibi kaşlarını çattı, dalgın gözleri önündeki bardağa odaklanmış gibi görünse de aslında oraya bakmıyordu.
"Yani babanın ölmesi işine gelir öyle mi?"
"Evet."
Belki gaddar, duygusuz bir evlat olduğumu düşünecek ama yalan söyleyecek değildim.
"Benim için aynı şeyler geçerli değil, rehabilitasyona zaten ailemden (bunu derken suratını ekşitti) kaçmak için geldim. Şimdi ortaya çıkarsam her şey zorlaşacak."
"Sen istemediğin sürece sana hiçbir şey yapamazlar Dora."
Alayla güldü. "Sen öyle san. Bir psikologdum biliyor musun? Hem de işinde iyi olan biriydim. Benden bunu bekler misin? Yani tanıdığın kadarıyla bahsettiğim kişiden? Kimse beklemez. Tanınmayacak kadar sorunlu biri oldum onlar yüzünden. Bir daha onlarla yüz yüze gelmek istemiyorum. Ben de keşke ölseler diye düşünüyorum bazen, hatta bunu kendim yapmayı bile istiyorum ama o kadar delirmedim henüz."
Anlattıklarını anlatmayı planlamadığı garipsercesine bana bakmasından anlaşılıyordu. "Bunu neden söylediğimi de bilmiyorum, sadece benim işim o kadar kolay değil."
Siyah peruğu kafamdan çıkarırken şaşkınlıkla beni izledi ve etrafa bakmaya başladı.
"Biri görecek, kes şunu!"
"Umrumda değil, bence sen de biraz cesur olmayı denemelisin."
Buğday rengindeki saçlarımı karıştırdım, onun da aynı şeyi yapmak için delirdiğini biliyordum.
Toplanmış saçlarını açmaya gerek duymadan peruğu kafasından çıkardı, bazı insanlar dönüp ona baksa da hiçbiri dikkate alıyormuş gibi görünmüyordu. Çapraz masadaki çocuklar dışında. Dora'nın serbestçe salınan kızıl buklelerini seyrettiler ve aralarında bir şeyler konuşup güldüler. Ondan bahsettiklerinden emindim ve bu beni delirtiyordu ama ne yapabilirdim ki? Çocukları bayıltana kadar dövebilirdim ama Dora'ya bakmalarına ne hakla karışabilirdim?
Dora kızıl saçlarını benim gibi karıştırdı. "Sen cesur olabilirsin ama ben de korkak değilim, hatta şimdi gidip lenslerimi de çıkaracağım." Kol çantasını koluna takarak sandalyesinden kalktı ve lavaboya ilerledi.
"Bacaklara bak be."
"O tatlı dudaklarının tadına baktıracak mısın güzelim?"
Açık alan olmasından dolayı böyle cesaretle laf atıyorlardı. Ama damarlarımdan taşan siniri daha fazla tutabileceğimi sanmıyordum.
Masalarına hızla ilerlerken aralarında bacaklarına laf atanı bana arkası dönük olan arkadaşlarına işaret etti.
"Sen kime laf atıyorsun lan piç?!" Tişörtünün yakasından tuttuğum gibi ağzına sert bir yumruk çaktum. Dişlerinden birkaçı kırılmış olmalı.
Arkadaşları müdahele edecekken Dora'nın dudaklarına laf edeni gözüme kestirdim ve bir yumruk da onun gözüne geçirdim. Göz vücuttaki en hassas yerlerden biri olduğu için bir süre kendine gelemeyecekti.
"Süpersin Tanay. İki dakikalığına lavaboya gidiyorum ve sen zorbalığa başlamışsın bile." Dora kolumdan tutup beni çocuklardan uzaklaştırmaya çalışırken içlerinden bir tanesi yavşak yavşak sırıttı.
"Kaşındın mı lan gevşek?!" Öne atılıp çocuğa ulaşmaya çalıştım, ta ki Dora önüme geçip ellerini göğsüme yerleştirene kadar.
"Dikkat çekiyoruz. Yapma."
"Sikmişim dikkatini, dediklerini duymadın mı?!"
Gözlerini devirdi. "Kimin umrunda? Lütfen Tanay, gidelim artık."
Benim demek istiyordum. Benim umrumda.
Ama olmaması gerekiyor. Yani, neden olsun ki? Olması için bir sebep yok.
Yok, benim de umrumda değil. Sadece yanımdaki kızlara laf söylenmesinden hoşlanmadığım için bu kadar sinirlendim.
"Pekala," dedim. "Gidelim."
Çocuklara son kez kötü bir bakış atıp arkamı döndüm.
Dora kızıl saçlarını savurarak önümden yürürken gülümsedim.
O bir meleğe benziyor.
Eh, en azından bunu inkar edemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Çığlık
Ficção AdolescenteSusuyorum. Susuyorum çünkü korkuyorum. Susuyorum. Çünkü seviyorum.