"Kalk hadi Sahra." Kim bu ya sabah sabah? Annem olmaz, Buse hayatta erken kalkmaz. Başka biri mi girdi eve?
"Kimsin?" Dedim gözümü açmadan.
"Buse'yim, başka birini mi bekliyorsun?" Aslında evet biraz benziyor sesi ama 13 yıldır arkadaşlığımızda onun erken kalktığını görmedim. Gözümü açtığımda karşımda bir adet eşorfmanlar içerisinde Buse gördüm. Kıyamet günü falan da benim mi haberim yok? Ben ne kadar yemeğe düşkünsem o da uykuya düşkündür.
"Hangi dağda kurt öldü?"dedim.
"Telefonum çaldığı için uyandim. Madem uyandım bir koşu yapar geliriz diye düşündüm. Hadi kalk artık." Ağzım bir karış açık şekilde Buse'ye bakıyordum. Bu nasıl bir enerjidir böyle? İçine annem kaçmış arkadaşlar, sorun bu. Ben ona bakarken o da bana 'ne bakıyor bu deli?' der gibi bakıyordu. Biz böyle bakışırken ben konuşmaya başladım.
"Yavrum, ateşin mi çıktı senin?"
"Yoo. Neden ateşim çıksın ki?"
"Şahsen ben seni ilk defa böyle görüyorum. Şaşırmam normal. Ya anasının kuzusu erken mi kalkarmış. Gözlerim yaşardı."
"Abartma ya. Hadi hazırlan sebeq."dedi ve odadan çıktı. Bende tuvaletteki işlerimi hallettikten sonra dolaptan siyah tayt, beyaz kemik tişört ve siyah eşorfman üstü çıkarıp giydim. Spor ayakkabılarımı alıp aşağı indim. Saçımı da öylesine topuz yaptım. Buse zaten hazırdı. Anahtar, telefon, kulaklığımı alıp çıktık. Sahile doğru yürümeye başladık çünkü ev sahile çok yakındı. Evet, çok şanslıyız. Sahile vardığımızda Buse ve ben kulaklıkları takarak yavaş tempoda koşmaya başladık. Her zamanki sakarlığım tuttu ve ben yeri boyladım. Bildiğin yeri öptüm, aşkığğm diye sarıldım. Of zaten Buse'ye yetişmek için bir taraflarımı yırtıyorum, üstüne bir de düştüm ya. Onun da keyfi keyif yani, hanımefendi duymadı beni. Tekrar kalkmaya çalıştım ama ayağımı çok kötü burkmuştum. Sürünerek kaldırıma geçtim. Telefonumla Buse'yi aradım.
"Buseeğğ, ölüyooğğm, yardığm eğğt!"
"Böğürme bi. Hem sen neden yanımdan ayrıldın?"
"Düştüm senin dibinde hiç tınmadın bile. Beni burada öldürseler ruhun duymaz. Vocdonsoz. Hadi geri gel ya ayağa kalkmıyom hadiiğğ."
"Tamam bekle beni, ayrılma bir yere."
"Nereye gidebilirim Buse ayağa kalkamiyom yağğ."
"Taam."dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Yere yayılmış bir şekilde hem bileğimi ovuyorum hemde takıldığım çakıl taşına sövüyorum. Gelen geçen tuhaf bir şeymiş gibi bakıyorlar ben burada can çekişirken. İnşallah sizde ayak serçe parmağınızı sehbanın kenarına çarpar, sehbaya söverken de size böyle bakarlar. Çok amin.
"Bir sorun mu var?"dedi bi çocuk güneşten kafamı kaldıramadığım için yüzüne bakamadım.
"Sanane." Bir yabancıya anlatamazdım demi?
"Neden yerde oturuyorsun?"dedi ve boyunu benimle aynı hizaya getirdi. Aaa, bu Rüzgar. Ne işi var burada? Zaten en güzel anlarımda ortaya çıkıyor. Düşüşümü gördü mü acaba? Ama görseydi neden oturduğumu sormazdı.
"Öylesine, bi nedeni yok."
"Yere oturmak yerine yanındaki banka otursaydın." Kafamı çevirdiğim de bankı gördüm. Bir süre bankla bakıştıktan sonra vericeğim cevabı düşündüm. Buse nerde kaldı ya?
"Keşke, ya biraz ayağım acıyorda önemli bir şey değil yani."
"Sahra, iyimisin? Ayağın nasıl oldu? Hastaneye gidelim mi? Aa Rüzgar da buradaymış." Dedi Buse.
"Kızım, bi sus motorun soğusun ya. Önemli değil geçer birazdan, abartmayın."
"Hm, yani telefonda ölüyom diyen bendim demi?" Aferin Buse. Dök tüm çamaşırlarımı.
"Ya yok ya çabuk gel diye şey ettim onu."
"Emin misin bakayım bir."dedi Rüzgar.
"Eminim tamam soru yok."dedim ve ayağa kalkmaya çalıştım. Ayağımın üzerine basınca can acısıyla bağırdım.
"Evet Sahra. Gerçekten bir sorun yokmuş."dedi Buse. Ona dil çıkardım. Tek ayağımda zıplayarak kolumun altına girsinler diye iki kolumu kaldırdım.
"Yardım edin bari."dedim. Kolumun altına girmelerini beklerken Rüzgar beni kucağına aldı. Dizilerde sanıyor kendini herhalde.
"Laağğn. Manyak mısın oğlum? Kolumdan destek çıksan ölür müsün, dizi özentisi."
"Böyle daha çabuk gideriz hastaneye." Hastane mi? Of ne gerek var şimdi ona ya.
"Öğf."
"Oflayıp, puflama çocuk gibi." Dedi Buse. Gözlerimi kısarak Buse'ye baktım.
"Sensin çocuk." Kıkırdayıp önüne döndü. Bende sıkıldım ona bakmaktan, çirkin surat. Başımı ve kollarımı geriye atarak ölü taklidi yaptım.
"Buse fotoğrafımı çek kanka, anneme öldüğümü bizzat ben söylicem."dedim. Buse'de gülüp resmimi çekti. Araba nerde ya? O kadar şey yaptık.
"Arkadaşım, araban nerde senin ya? Bir türlü ulaşamadık."
"Mızmız, geldik işte."
"Çok şükür!"diye bağırdım. Çığlıklar içerisinde bindim arabaya. Hastaneye vardığımızda kucağina aldı beni.
Yine!
"Sende bunu iyice alışkanlık haline getirdin."
"Ayağa kalkıp yürüyemeyeceğine göre."
"Sırf onun için susuyorum zaten. Yoksa kurtulamazdın benden." Hastaneye kayıt falan derken röntgen çekip sardılar sadece. Bunu evde de yapabilirdik ama sakalımız yok ki dinlesinler. Yine taşınma, teşekkupür faslı derken sonunda evimdeyim ve açım!
"Busee, hadi bana yemek yap, açıığm beğğn."
"Amma bağırdın bugün ya. Hiç yapamam aç telefonu pizza söyle, banada."
"Buse, telefonum nerde?"
"Nereye koyduysan oradadır."
"Anne?"
"Of tamam ben ararım."
Elimle öpücük attım Buse'ye. Neyseki bilgisayarım yanımdaydı. Hemen Doctor Who açıp bin defa izlediğim bölümleri bir kere daha izlemeye başladım. Bir süre sonra pizzalar da geldi zaten. İyi ki ayağımı burkmuşum. Tembelliğin doruklarındayım.
Multimediada Rüzgar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CİPSKOLAKİLİT
ChickLitKüçüklükten beridir arkadaş olan Sahra ve Buse aynı eve çıkarlar ve filmlerden fırlama,deli dolu,saçma bir hayat yaşamaya başlarlar