3. BÖLÜM

122 10 0
                                    

Yine mi güneş yine mi? Uyku gözlüğünü çıkaranın... Annem çıkardığı için susuyorum.

"Kızım kalk hadi. Taşınıyorsunuz bugün, unuttun mu?" Dedi, unutmak  mümkün mü? Eğer bir kere daha temizlik bahanesiyle eve gidersek taşınmaktan vazgeçicem. Neymiş yeni alınan ev çabuk kirlenirmiş. Bir hafta boyunca hergün evi temizlik.  Her gün! Bu hafta içerisinde canım sınıf arkadaşlarımız bize küçük bir parti düzenledi. O da cips, kola, bisküviler donatılmış öğretmen masası partisi. Adı buydu. Hediyeleri ise bu abur cuburlardan aldığımız kilolar. Ne kadar düşünceliler demi? Buse'yle bende buna da şükür diyerekten yiyeceklere dalış yaptık. Neyseki sporcu olduğumuz için kilo almadık. Bu konuda şanslıyız. Ben voleybol oynuyorum. Buse'de kick box ve futbol oynuyor. Neyse, konu bu değildi. Hemen yataktan kalkıp Buse'ye mesaj attım.

-Hazırlan bebeq yarım saat sonra yola çıkıcaz. Vuhuu!

-Okey, vuhuu!

Hemen üstüme kot etekle, siyah ve beyaz çizgili, kısa kollu tişört giydim. Tişörtü eteğin içine sokup spor ayakkabılarımı giydim. Yılın en büyük gürültüsü yaparak aşağı indim. Nasıl olsa bavulları babam getirecek diye küçük çantamı alıp Buse'nin evine gittim. Zili çaldığı dadlış bir kız açtı. Kot şortla beyaz tişört giymişti. O da benim gibi tişörtü şortun içine sokmuştu.  Tarzını yediğim. Daha konuşmama izin vermeden konuşmaya başladı.

"Hazırım."

"Sormam izin vermeyin bari."

"Boşa zaman kaybı. "

İkimizde merdivenleri döverek indik. Heyecandan ölmek üzereyim.  Koşarak arabaya bildik.  İkimizde sürekli 32 diş sırıtıyorduk. Sonunda babam geldi ve eve gitmeye başladık.

30 dakika sonra...

İstanbul'un trafiğinide, birden fazla araba alan süper zekalara da, babamın uyduğu trafik kurallarına da, bizim sabırsızlığımıza da... İşte tüm yolculuk boyunca bunlara sövdüm, içimden tabii.

"Geldik, kızlar. "

"Çok şükür! "

Arkadan da Buse'nin  annesi başka bir arabayla geliyordu, çünkü valizlerimiz bir arabaya sığmadı, malesef.

"Kizlar siz valizleri içeriye taşıyın, bizde bi markete gidelim." Dedi. Olur bizde eşek başıydık zaten demi?

"Gidin siz gidin biz hallederiz, demi Sahra?" Dedi Buse.

"Hı hı tabii biz yaparız. "

Onlar gittikten sonra ben küçük çantalardan taşımaya başladım. Tam eğilim valizi alıcaktım ki,  bir el benim valizime uzandı. Kafamı kaldırdığımda hiç görmek istemediğim yüzü gördüm. Rüzgar.

"Busee." Bunu onun da görmesi gerekiyordu.

"Geldim!" Yanıma geldiğinde ilk önce duraksadı, gözlerini ovalayıp konuşmaya başladı.

"Bu o, benimde gördüğümü..."

"Evet bende görüyorum. " Bu seferde Ege geldi. Bir valize uzanacağı sırada da Buse:

"Hop! Nabiyon lan sen?" Diye  çırladı. 

"Yardım ediyorum." Dediği gibi bi valizi rahatlikla kaldırıp apartmana doğru gitmeye başladı.  Bende film izler gibi izliyordum. Sonunda Rüzgar'ın da burada olduğunu kendime hatırlattım.

"Bıraksanda bende sana yardım etsem." Dedi.

"Senin yardımına ihtiyacım yok."

"Bende bu apartmanda oturuyorum. Yani yardım etmem şart." Dedi ve birden valizi alıp gitti. Sesimi çıkaramadım. Neden karşı gelmedim ki ona? Ben bile şaşırdım bu halime çünkü yeri geldiği zaman çok çirkef bi kız olabiliyorum. Neden karşı gelmediysem, aptal!

Gıcık şey!  Bir de bununla aynı apartmadaymışız. Of ya piyango bileti alsam bu kadar şans olmaz.

Bir süre kaldırıma oturup bekledim. Rüzgar gittiğinden beri neden karşı gelemediğimi düşünüyorum. Hayır ya, bugünün perfect olması gerekiyordu. Üçüde aşağıya indiler. Buse de yanıma geldi ve aynı benim gibi oturdu. Onuda sinirlendirmişler, belli. Öldürücü bakışlarımdan atmaya çalıştım. Artık ne kadar olduysa. Hiç tınlamadan valizleri taşımaya devam ettiler. Tam o sırada da bizimkiler geldiler. Neden oturuyorsun diye sordular. Bizde olanları anlattık. Onların da bizim gibi sinirleneceklerini düşünmüştüm ama malesef öyle olmadı.

"O zaman işleri bittikten sonra eve cağıralım. Siz de bi kahve yaparsınız. "  Pardon ben yanlış mı duydum?

"Oha anne yani abartma o kadar alt tarafı iki çanta taşıdılar." Yürü be Busem!

O sırada da bu iki dingil geldi. Annemler hemen davet ettiler falan filan derken şu an Buse'yle mutfakta kahve yapıyoruz. Sıçıyoruz böyle adalete! Burası bizim evimiz değil mi ya? Ne yani bu atom beyinliler bizim ilk misafirimiz mi oldular? Yok ya sayılmaz. Asla. Gömün beni bir yere!

"Kanka bu ne ya ? Kız istemeye gelmisler gibi kahve yapıyoruz?"

"Aynen. Bir yolu bulup kovmamız lazım bunları."

"Oha ya, aklımı seviyim."

"Ne var, Buse?"

"Ya biz neden şunları kahvelerinine elimize ne geçerse koyup kaçmaları sağlamıyoruz?"

"Vay, güzel fikir durma hadi başla o zaman."

Dediğimiz gibi elimize ne geçerse tuz, pul biber, karabiber, kimyon ve adını bilmediğim baharatlar. Kesin, kaçıcaklar...

Şu an elimdeki tepsiye kahvelerini veriyorum. Of çok pis faka basıcaklar.

İçiyorlar...

Yutkundular...

Tükürdüler! İşte bu!

Ve, kaçtılar. Oh yes!! Sahra ve Buse = 1 , Rüzgar ve Ege = 0

"Allah allah neden yaptılar ki böyle?"

"Beğenmediler galiba."

"Çok güzel olmuştu ama neyse hadi sizde yerleşin akşam ararım sizi. Bays."

*Ergen gadin.*

Katılıyorum, içses.

Buse'nin annesi gittikten sonra zorla tuttuğunuz kahkamızı salıverdik gitti. Nasıl olsa rahatsız olucak kimse yok. Çünkü ev bizim!

EV BİZİM. Bunu bin kere söyleyebilirim.

Multimedia da Ege

CİPSKOLAKİLİTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin