YILDIZ DÜŞEN ŞEHİR

91 3 0
                                    

Şehrin üstüne yıldızlar yağdığı bir gecede, genç adam kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Şehrin üstüne yıldızlar yağdığı bir gecede, genç adam kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. Bir elini kaldırdı ve saçlarında yıldız taneleri taşıyan bir kadın portresi çizdi parmak uçlarıyla. Kalbi, bu gece sessizdi. Gözlerini kapatarak uzun saçlarından yıldızları topladığını ve avuçlarının içine hapsettiğini hayal etti. Ama her hayali, bir kâbusun beşiğiydi.

Uçurumdan aşağıya baktı; hayatı boyunca perdenin arkasından doğan güneşi, ay yükseldiğinde görmek istemişti. Şimdi gün ışığını görmek için bir çift gözü görmeye aç kalmıştı. Hırıltılı bir iç çekti. Ölseydi veya yaşasaydı, satranç taşları oyunun üstünde kendiliğinden hareket eder miydi? Oyun biter miydi?

Kayalara çarpan denizin dalgalarını ve esen rüzgârın sert hareketlerini bir süre daha izledi. Hiç dönmemiş olmayı istedi. Zamanın birinde, günlerin içinde, zehirli sarmaşıkların dilinde bir hikâye başlayacak ve bitecekti. Genç adam, kayalara çarpan dalgaların dönerek boynuna dolanmasını diledi. Yoksa yapabilecekleri, hikâyenin sonunu ilk cümleden bitirebilecek güçteydi.


Güneşin doğuşu, ayaklarının altındaki karanlıkta doğar; güneşin batışı, kalbindeki yarayı açardı. Genç adam, boğulur gibi bir ses çıkarttı. Ruhunun derinliklerinde; kabuslarında üzerine örülen duvarları, tırnaklarıyla kazarak içinden çıkmaya çalışan küçük bir çocuk vardı. Şimdi, içindeki çocuk ayak uçlarına baktı. Ayaklarının altında, yürüdükçe ölümü getiren karanlık vardı.

Çocuk, yere dökülen yıldızlara bakarak ağladı; adam, omuzları dik bir şekilde uçurumdan aşağıya baktı.

Genç adam, boğazına kadar battığını biliyordu. Hayatında bir mezar açılıyordu ve tabutunu taşıyan yine kendi omuzlarından başkası değildi. Boğazının gerisini tıkayan öfkeyi serbest bırakmak istedi ama dudakları mühürlenmiş gibiydi. Yere dizlerinin üstüne çöktü, bir süre kayıpları ve savaşları parmaklarına bakarak saydı. Yenilginin bayrağı havalanmazken daha, o yenildiğini anlamıştı.

Ellerini saçlarının arasına daldırdı ve boş araziye boğazı parçalana kadar bağırdı.

Yalanların içinde yaşamasına nasıl izin verirdi?

Gün doğmaya yakın İkiz Alev Tepesi'ndeki sokak lambaları birer birer söndü. Genç adam, yorgunluktan hareket edemeyecek haldeydi. Ağlamamak için dişlerini sıktı. Elleri cebine giderken sigara paketini yavaşça çıkardı. İçinden bir dal aldı, kulaklarında içmemesi için kaşlarını çatan bir kadının ikazını duyuyordu.

"Benim güzel hayaletim," dedi fısıldayarak. Dudakları yukarıya doğru kıvrılarak tebessüm etti ve sigarayı dudaklarının arasına yerleştirdi. Dudaklarından soğuk hava yükselerek havada dalgalanırken, kadupul çiçeği dövmesi olan baş parmağıyla çakmağı ateşledi.

Gözleri alevlere dalarken, alevlerin arasında, ölürken gözlerinin önünden geçen bütün yaşamını izler gibi, günahlarını alevlerin arasında izledi.

KELİMELER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin