Kulpundan tuttuğum valizi sürüklemeyi bırakıp kafamı kaldırdım. Önümde ki yatılı okulun duvarlarında gezindi bakışlarım. Yeni sürgün yerim de bir öncekiler gibi şehirden uzakta ormanın içinde bir yatılı okuldu.
Derin bir nefes verip yerde sürüklediğim valizimin kulpundan tekrar sıkıca tuttum. Bakışlarım oldukça geniş ve yeşilliklerin bol olduğu bahçede dolandı. Yağmurluğun kafama geçirdiğim şapkasından birkaç damla yaş süzülüp alnıma düşerken havanın yağmurlu olmasına rağmen birçok öğrencinin bahçede olması dikkatimi çekti.
Bavulumu ardım sıra sürükleyip kızlı erkekli bir grubun yanından geçip yurt binasına girdim. Bulunduğum yerde dört bina vardı. En büyükleri dersliklerimizin olduğu binaydı.
Aynı büyüklükte olan diğer iki bina ise kızların ve erkeklerin kaldığı yurtlardı. Diğer üç binaya göre daha küçük olan alan ise bütün öğrencilerin vakit geçirebildiği ve yemek yediği ortak alandı.
Girdiğim binanın hemen sol tarafında bulunan odaya doğru yöneldiğimde yurtta görevli olan bir adamla karşılaştım.
Saat neredeyse öğleden sonra 4 iken çoğu öğrencinin derslerinin bitip odalarına çekildiği vakitti. O yüzden yanımdan geçip giden erkek öğrencilerin gürültüsü rahatsız edecek kadar fazlaydı.
Odaya girdiğimde kırklı yaşlarda bir adam ile buluştu gözlerim. Adam oturduğu masada umursamazca çayını yudumlarken gözleri kısa süre elimde ki valizlerde gezindi. "Yeni öğrenci misin sen ?"
Sorduğu soruya olumlu yanıt verdiğimde önünde ki dosyanın kapağını aralayıp başka bir soru daha yöneltti. "Ömer Erdemir değil mi ?"
İsmimi söylemesi ile başımı onaylar şekilde salladım. "Evet"
Adam bu seferde arkasında ki dolaba yönelip kilidi deliğine sokup iki kez çevirdi. Açılan dolaptaki onlarca anahtarın arasından aradığını bulup dolabı yeniden kilitledi ve elinde tuttuğu anahtarı bana doğru uzattı.
"Bir şikayet veya sıkıntı olduğunda ilk bana bildir. Odan üçüncü katta 16. kapı"
Onu onaylayıp elimde ki valizlerle asansöre doğru yürüdüm. Asansöre binip üçüncü katın numarasına bastığım da kapanan kapının ardından aynada ki yansımama baktım. Klasik Türk erkeklerinin boy ortalamasına göre oldukça kısa boyum 1.68'di. Yüzümde ki iki renkten biri bal rengi gözlerim ve diğeri soğuktan morarmış dudaklarımdı.
Vücuduma oranla kilom daha az olduğu için yaşıtlarımdan daha küçük görünmeme ve buda onların yanında zayıf bir velet olmama sebep oluyordu.
Kafamda ki yağmurluğun şapkasını arkaya itip hafif ıslanmış kahverengi , dalgalı saçlarımı elimle dağıttım.
Asansörün kapısı açıldığında peşim sıra valizimi sürükleyerek indim. Odaların önünde konuşan birkaç erkeğin bakışları gözlerimi bulduğum da onları umursamadan yürüdüm. Bir yandan da bakışlarım kapıların üzerinde yazan sayılardaydı.
Her adımda birkaç kişinin bakışları da üzerime çevriliyordu. Bu bakışlar beni rahatsız etse de görmezden geldim. Önünden geçtiğim kapıların sayıları içimden tekrar ettim.
"13,14,15....ve 16" Koridorun sonunda ki odanın önünde durduğum da yorgunca kapının kolunu indirdim.
İçeriye girdiğimde ardım sıra kapıyı da kapatmıştım. Odanın sessizliğine bir an şaşırsam da bakışlarım odada ki iki yataktan birine kaydı. Anlaşılan oda arkadaşım henüz odaya gelmemişti.
Boş olan yatağa doğru ilerleyip sırtımda ki çantayı yatağın üzerine bıraktım. Gözlerim odanın içinde dolandı kısa bir süre.
İki tane tek kişilik yatak ve yatakların ortasında yan yana duran iki tane üçlü çekmece vardı. Yatakların hemen karşısında ise iki masa ve sandalye...
Benim masamın hemen yanında ki pencereye doğru yürüyüp camı açtım ve soğuk havanın içeri doluşmasına izin verdim.
Üzerimde ki yağmurluğu çıkartıp yatağın üzerine attığım da valizime doğru yürüdüm ve açtım. İçinden birkaç parça kıyafet çıkartıp üzerimde ki kıyafetleri değiştirdim. Ardından valizimi kapının girişinde olan dolapların yanına götürüp kıyafetlerimi içine yerleştirmeye başladım.
Aradan yarım saat geçmiş ve işim bitmişken bir anda odanın kapısı açıldı. Dolap kapağının arkasından çıktım ve gelen kişiye baktım.
1.80'den daha uzun bir boyla beni kıskandıracak derece yakışıklı olan bir çocuk hem şaşkın hem de çatık kaşlarla bana bakıyordu.
Üzerinde ki lacivert şişme montunun fermuarını indirip benden bakışlarını çekti ve yanımdan geçip gitti. Ben ise şaşkınca kalakaldım. İnsan bir kimsin sen veya hoş geldin falan der. Yanımdan öküz gibi geçip yatağına giden çocuğa doğru döndüm yönümü.
O ise arkası dönük bir şekilde il önce montunu ardından da montuyla aynı renk olan lacivert okul ceketini çıkardı üzerinden.
Beyaz gömleği ile kaldığında bana doğru döndü. "Yeni mi geldin ?"
Sorduğu soruyla gözlerimi devirmek istedim. Fakat sakin bir tonda cevap verdim. "Evet. Daha yarım saat önce"
Arkasını dönüp umursamazca yanımdan geçti ve dolabına yöneldi. Ben ise ayakta öylece onu izliyordum . Dolabından birkaç parça eşofman takımı alıp banyoya girmeden önce cevap verdi.
"Fazla yerleşme birkaç güne gidersin zaten"
Kapıyı kapatıp banyoya girdiğinde öylece kalakaldım olduğum yerde. Ne bokum sanıyordu bu çocuk kendini ?
Boktan giden hayatıma bir de egoist bir piç eklenmişti. Yumruklarımı sıkıp öfkeyle soludum. Umarım bu odadan ikimizden birinin cesedi çıkmazdı.
Ki çıkarsa da ,cılız bir benden başkası olmazdı o ceset.
Bu benim ilk eşcinsel nitelikli kurgumdur arkadaşlar. Önyargılı olan arkadaşların yargılarını yıkacağımı düşünüyorum. Kitap hakkında ki yorumlarınız be beğenileriniz benim için çok önemli. Lütfen yorum yapmayı unutmayın arkadaşlar. Sizleri seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK DEDİĞİN LAFTIR BXB
Romance"Aşk dediğin laftır derler . Sakın kanma onlara" Yazdığım ilk eşcinsel nitelikli kurgudur. Lütfen homofobikler kitaptan uzak dursun. !