Yıldızların en saklılarından, en gizli olanlarından bir aşk yeryüzüne düşmüştü. Kış gününü bahara çeviren türden. Düştüğü yeri yakmış mıydı, bilinmez. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı aşklardan biriydi. Tek yapmaları gereken hissetmekti.
İçinde anlamlandıramadığı bu korku hissiyatıyla uyandığında ağrıyan göz kapaklarını avuç içleriyle sertçe ovuşturdu. Ağzındaki tatsızlığı gidermek istercesine defalarca yutkundu fakat nafileydi. Başına tek eliyle destek yaparak doğrulup sırtını yasladığında açık olan dudaklarından bir inleme çıktı acıyla. Dizini karnına doğru çektiğinde bir yara iziyle karşılaştı. Nasıl olduğuna dair hafızasını yokladı ama zihni öyle boştu ki hiçbir şey anımsayamadı. Birkaç görüntü gözlerinin önüne gelip duruyordu ama, inanması güçtü. Hangilerinin gerçek, hangilerinin hayal gücü olduğunu bilmiyordu.
Odasının kapısı aniden açıldığında, yerinde ürkmüş ve kaşları çatılarak kapı girişine dönmüştü bakışları. Tek eli hala büktüğü dizinin üstünde duruyor, acıyla baskı yapmasına rağmen kaldırmıyordu ve bir anlık şokla nefes dahi alamadığını hissetti.
Hannibal'ın adımlarının kendine doğru geldiğini görünce dudaklarını araladı şokla. Öyleyse, her şey yaşanmış mıydı? Eğer hayal gücünün eseri diye düşündüğü Hannibal gerçekse, diğerleri de öyle olmalıydı değil mi? İçini alelacele bir endişe kapladı ve tüm vücuduna yayıldı, korkuyu hızlanan kalbinde duyabiliyordu.
Kısa bir an için Hannibal'a baktığında, bakışlarında hissettiği sıcaklık içini ısıtmıştı. Kendi gözlerine güneş doluyor sandı onun yüzüne bakınca. Fakat korku galip geliyordu. Korkunun daima galip geleceğine dair içindeki hissiyatı atamadı.
"Will iyi misin? Ses duydum."
"Burada ne yapıyorsun hâlâ?"
Hannibal bir an yerinde duraksadı. Ellerini arka pantolon ceplerine yerleştirirken yerinde gergince ona baktığını gözlemledi Will. Umursamadı. Hızla ayaklarını yataktan çıkarıp, ayağa kalktığı an birden tüm dünyanın etrafında döndüğünü hissetti. Midesi tepetaklak olmuşçasına bulandığında, geri yatağa otururken Hannibal'ın "Will?" diye seslendiği duydu. Omzundaki dokunuşunu hissettiğinde, birkaç saniye orada kalmasına izin verdikten sonra bir bakış attı. Hannibal yavaşça elini omzundan çekti.
"Neden hala buradasın?" diye tekrarladı, her kelimenin üstüne basa basa. Tek eli karnını tutuyordu. Başını önüne yere düşürürken Hannibal'ın sertçe yutkunduğunu ve boğazını temizlediğini duydu.
"Yalnız kalıp, kendi kusmuğunda boğulmanı istemedim." Will yavaşça yüzüne baktı başını kaldırıp. "Matthew gelmedi." Will'e kaçamak bir bakış attıktan sonra etrafına bakındı hafifçe. "Soğuk bir duş iyi gelir. Yarın okula gelirken sıkı giyin."
Deneyimlerinden biliyormuşçasına konuşuyordu sanki. Will kaşlarını çattı. "Hannibal." Hannibal Will'in sakince çıkan ses tonunu duyduğu an duraksayıp, yüzüne baktı. Will nasıl bir bakış attığından emin değildi ama Hannibal'ın yüzünün değiştiğini görmüştü. "Seni burada istemiyorum, kimseyi istemiyorum. Git lütfen."
Hannibal dudaklarını araladı, bir an için gözlerini kırpıştırdı. "Will-"
"Git!"
Will'e donuk ve şaşkın gözlerle bakarken, sözcüklerini aramaya çalışıyor gibiydi. Will'in gözlerine baktı, son kez. Gözlerinde okyanusun hırçın dalgaları vardı, her baktığında sanki dile getiremediği şeyleri anlatıyordu ona. Anlatamıyor ama hissettiriyordu. Ne zaman dokunsa, dokunduğu yerlerin ucu yanıp tüm vücudunu sarıyordu. Dile getiremiyordu gerçi bunların hiçbirini. Şimdi git derken bile bakışlarında tam tersini söyleyen bir tarafı olduğunu hissettiriyordu. Bir bakışı, çoktan sözcükleriyle kırdığı kalbini yeni baştan kırmaya yetiyordu lakin, öyle etkisi altındaydı Hannibal onun için. Fakat Will bunların hiçbirini bilmiyordu. Bilmek istediğinden bile emin değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flawed icarus | hannigram au
Fiksi Penggemar"Ne olursa olsun, bana geri dön." "Beni kimse ve hiçbir şey senden ayıramaz."