bölüm 7

323 33 41
                                    

8 Mayıs 1965

Will Graham'a aşık olmak, acı vericiydi.

Onu sevdiği kadar, kendi göğüs kafesine hapsoluyordu. Nefes almak imkansız hale geliyordu. Durdurulamaz bir kalp ağrısına sebep oluyordu.

Sadece Will'e baktığı zamanlar bile, göğsünün ağrısını durdurmak zorlaşıyordu. Söylenmemiş tüm cümlelerin hasreti dudaklarında kilitli kalmıştı. Ne Will izin veriyordu söylemesine, ne de Hannibal artık cesaretini toplayabiliyordu. Sözleri ve tüm hareketleri, Hannibal'ın kalbindeki, sadece Will'e açan çiçekleri kurutmaya yetiyordu.

Will'in ise kendisi hakkında böyle hissetmediğini biliyordu. Belki gözlerine bakınca farklı şeyler okuyabiliyordu, bazen. Ama aynı şeyleri hissetmediğinden, Hannibal artık emin olmuştu. Öyle olmalıydı. Aksi takdirde neden bu şekilde davranırdı ki? Korku? Yeterli bir sebep değildi belkide.

Will'e karşı olan hislerini bir harabe, tamamlanmamış betondan bir inşaat artığı gibi görüyordu. Ne tamamlayabiliyor, ne de yıkabiliyordu. Sadece, öylece bekliyordu. Bir şeyler olmasını. Ve bir şeyler de oluyordu. Fakat kalbinin daha çok acı çekmesini sağlayan şeylerdi. Yıkmaya çalıştığı her an, bir bakışıyla tekrar harabeye, yıkamadığı hislerine çekildiğini anlıyordu. Bu kadar kısa sürede, böyle hissettirmesini anlamasa da, alışılmadık olduğunu biliyordu. Elinden ise hiçbir şey gelmiyordu. Çünkü bildiği bir gerçek zihninin bir köşesinde daima duruyordu. Aşık olacağın kişiyi seçemezsin.

"Evde yemek kalmamış. Gidip al." Hannibal başını kaldırıp düşüncelerinden sıyrılırken, parmaklarında duran kaşığı tabağın kenarına yasladı. Cevap vermediğinde, amcasının gözlerinin üstünde olduğunu gördü. "Sana söylüyorum."

Hannibal umursamadan yanındaki Mischa'ya döndüğünde tabağını bitirdiğini gördü. Mischa'nın tabağını alıp kendisininkinin üstüne koyduktan sonra, "Hadi odaya geç." diye fısıldadı. Mischa sandalyeden inip hızlı adımlarıyla mutfaktan ayrılırken Hannibal ayağa kalkıp masayı toplamaya başladı.

Amcası günden güne daha kötü oluyordu. Hannibal ailesinden kalma parasının Litvanya'daki bankada olduğunu biliyordu. Fakat kimseye söylememişti. Uzun yıllar önce uğraş sonucu öğrenmiş, Mischa ile bir gelecek kurabilmek için daha da fazla biriktirmeye çabalıyordu. Üniversitenin bitmesini bekliyordu fakat belkide beklemeyebilir, geri dönmek için hazırlanabilirlerdi. Onu burada tutacak bir sebebi yoktu, değil mi?

Arkasında duyduğu adımların sahibine bakmak için döndü ve sırtı betona değdi. Buzdolabından aldığı birayı kafasına dikmesini ardından salona geçip radyoyu açmasını izledi. Radyonun cızıltılı sesi onu bile rahatsız ederken, arkasını geri dönüp sofrayı toplamaya devam etti.
"ABD Ordusu'nun Vietnam Savaşı'nda konuşlandırılan ilk büyük kara muharebe birimi olan yüz yetmiş üçüncü Hava Tugayı, Bien Hoa Hava Üssü'ne inen iki piyade taburu ile Güney Vietnam'a geldi. Toplamda, üç bin beşyüz asker bulunuyor."

Hannibal mutfaktan çıktığı an, salona bir bakış attığında, amcasının çoktan uyuya kaldığını görmüştü. Yavaş adımlarla radyoyu kapattıktan sonra, Mischa'yı yukarıdaki odada kendi yatağında yatarken gördü. Ağır ve ses çıkarmamaya çalışarak yanına sokulduğunda Mischa döndü ve Hannibal'a sarıldı. Hannibal dudaklarının kenarıyla gülümserken, Mischa'nın yüz ifadesini görünce duraksadı. "Mischa?" fısıldayarak konuşuyordu. "Ne oldu?"

Mischa gözlerini birkaç defa kırpıştırıp saçlarıyla oynarken, gergince parmaklarını kıpırdatıyordu. Hannibal sorusunu yinelediğinde Mischa ilk başta söyleyeceği şeyi susup söylememeyi tercih etmiş ve fikrini değiştirip başka bir şey için dudaklarını aralamış gibiydi. "Arkadaşınla görüşüyor musunuz hala?" diye sordu.

flawed icarus | hannigram auHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin