Temmuz 1958
"Evden öylece kaçtığına inanamıyorum." Arkalarında kalan otoparkın yansıyan ışıkları hariç karanlık sokakta, titreyen ellerine karşı attığı emin adımları sakinleşmesine yardımcı oluyordu. Birkaç senedir, karşısındaki çocuğa, adını tam olarak koyamadığı bu hisleri taşıyordu ve öylece gidecek gibi de değildi. Kendisine bakışlarında ki o tuhaf çekimi her defasında hissedebiliyordu. Kalbini acıtıyordu. Herkesin dediğine göre, bir erkeğin başka bir erkekten hoşlanması mümkün değildi. Ya hoşlanma değilse ve tüm arkadaşlıklarını mahvederse?
İçini büyük bir korku kapladı. Sokakta yan yana yürümeye devam ederlerken etrafına baktı. Yanındaki çocuk yavaşça gülümsedi. "Will iyi misin? Bugün bir garipsin." Will boynunu gergince ovaladığında, evden babasına haber vermeden çıkıp gittiği için ve de ya tüm arkadaşlıklarını mahvederse diye endişesi git gide artıyordu.
Adımlarını durdurduğunda, ikisi de duraksayıp birbirine bakmıştı. Will nabzının gittikçe hızlandığını kendi dahi duyabiliyordu. Hiç düşünmeden, etrafa göz dahi gezdirmeden ve birkaç saniye sonra ne olacağını kestiremeden, dudaklarını önündeki çocuğun dudaklarıyla birleştirdi ve hızla geri çekildi.
Daha önce hiç öpüşmemişti. Göğsü sıkıştı endişeyle. Yüzündeki şok ifadeyi karanlığa rağmen görebiliyordu. Belkide o kadar karanlık değildi, diye düşündü. Ya birileri onları görürse? Bir sorun olmazdı, olmamalıydı. İnsanlar göz önünde öpüşüyorlardı, birlikte eğleniyor iyi vakit geçiriyorlardı. Onlar neden yapamasın? Neden bunun kötü bir şey olması gerekirdi ki?
Fazla masum düşüncelerdi. Daha kirletilmemiş, naif hayaller.
Endişeyle ve şokla yüzüne bakmaya devam edince Will panik atak geçirmenin kıyısındaydı, ta ki karşısındaki çocuk endişeyle yüzünü buruşturup "Will!" diye bağırana dek. Will kaşları çatılarak geri çekildi, kalbi çığlıklar içindeydi. Kendi ayakları ona ihanet ediyordu, oysaki tek yapmak istediği kaçmaktı. "Will ne yapıyorsun?"
"Ben-" Will dudaklarını birbirine bastırdı. Ellerinin titremesi tüm vücudunu sarmıştı.
"Tanrım yoksa sen?" Sözcüklerini yuttu. Will, yüzündeki tiksinmiş ifadeyi görebiliyordu. "Nasıl yaparsın-sen?"
Tabiki, Will bunu beklemeliydi. Herhangi biri, onu nasıl sevebilirdi ki? Herhangi birinin, sevgisine karşılık vermesi mümkün müydü? Will bunu asla beklememeliydi.
"Ben öyle değilim-" Yüksek sesle söyleniyor, başını sallayıp duruyordu. "Will nasıl-"
"Will!" Will hızla başını döndürüp yola baktığında babasının hemen önlerinde olduğunu, ve Will'e şu ana dek gördüğü en korkutucu bakışı attığını gördü. Korkudan ayaklarını kıpırdatamıyor, nefes almak için sıkışan göğsünü zorluyordu.
Babasının sıktığı yumruklarına baktıktan sonra, koşarak onlardan uzaklaşan çocuğa döndü bakışları. Eve gitmek istemiyordu. Ev denen o yere gitmek istemiyordu. Hiçbir yere ait değildi. Belkide en çok da kendi bedenine. Böyle hissetmesi yanlıştı. Bir an için bile olsun gardını indirmesiyle sonuç bu olmuştu. Babasına döndürdü bakışlarını. Dişlerini sıktığı çenesinin kasılmasından belliydi. Sıktığı yumrukları şimdi hafifçe kalkmıştı, Will yerinden kıpırdamakta zorluk çekiyordu. Hissettiği şeyler yanlıştı. Yanlış olmalıydı.
Birinin onu sevebileceği düşüncesi, artık çok uzaktaydı.
Mayıs 1965
Will elindeki sigarasını yanlarından geçtikleri çöpe atmadan önce söndürdükten sonra hala bir yanıt bekleyen Matthew'e doğru baktı. "Pekala fakat sadece giriş kısmını yazarım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flawed icarus | hannigram au
Fanfiction"Ne olursa olsun, bana geri dön." "Beni kimse ve hiçbir şey senden ayıramaz."