15 Mart 1965
Düşen kar taneleri, kirpiklerine değerken gözlerini kırpıştırdı. Montunun cebindeki sigarasını almak için soğuktan titreyen elini cebine götürdü. Paketten bir tanesini çekip çıkarırken, çakmağının yanında olmadığını gördü. İçinden bir küfür savururken, etrafa baktı. Kimse yoktu. Yola devam ederken, kestirme olarak mezarlığın içinden geçip geçmemekte kararsız kalmıştı, etrafından dolandı. Adımları sabit değildi, belki soğuktan, belki hissettiği ve düşündüğü ağır şeylerdendi, dudaklarına koyup unuttuğu sigarasını çekti ve geri cebine koydu. O sırada, vardığını görünce diğer cebinden bozuklukları çıkardı.
Telefonu kulağına yerleştirip, ezbere bildiği numarayı döndürmeye başladı. Birkaç saniye sessizlik sürerken, yoldan geçen birkaç arabanın seslerine odaklandı. Aniden, "Alo?" sesiyle irkildi, bakışları donduğunda nefesini tuttu.
"Ben, Will."
Karşı taraf sessizliğe büründü, ardından umursamaz bir tonda, "Ne var?"
"Şey- paraya ihtiyacım var. Bu ay sıkışığım, işten çıkmam gerekti."
Birkaç saniye düşünürcesine sessizlik oldu. "Ayın sonunda gönderirim."
Will yutkundu, başını salladı ki bunun babası tarafından görünmeyeceğini bildiği halde yapmıştı.
"Başka bir şey?"
"Hayır-"
"Ne yaptın da işten kovuldun?"
"Kovulmadım." dedi Will dişlerinin arasından. Sesi sakindi fakat tansiyonun giderek vücudunda arttığını hissedebiliyordu. "Çıkmak zorundaydım. Ders saatlerimle çakıştığı için patronla bozuştuk."
"Her neyse." dedi karşı taraf.
Will çenesini germişti, parmakları telefon kablosunda geziniyordu. Dudaklarını aralamıştı ki, karşı tarafın telefonu kapatan sesi geldi, hat şimdi ölü bir sessizliğe gömülmüştü. Will telefonu kulağından çektiğinde, sertçe yerine koydu.
Etrafına baktı, gökyüzünden düşen karlara karşı yakasını yukarı kaldırdı. Ne kadar yürüdüğünü farkına varmamıştı, ta ki nerede olduğunu anlayana kadar. Evden iki saatlik uzaklıktaydı ve o kadar yolu geldiğini hatırlamıyordu bile. Yorgunluk hissi üzerine bir çığ gibi çökmüştü. Kestirmeden gitmeye karar verdiğinde çoktan ayaklarının o yolda gittiğini fark etmişti.
Mezar taşlarının üzerleri karla kaplanmıştı. Ölümü düşünmeden edemedi. Sonsuz karanlığı. Karanlık düşüncelerinin içinde boğulurken, bakışları ayak seslerinin kaynağını takip etmişti aniden. Ne kadar süre bakakaldığını bilmiyordu, fakat karşısındakinin de kendisine yöneltilen bakışlarıyla geri gerçekliğe döndüğünü hissetti. Uzaktan hafifçe söylediği, "Hey" Will'e kadar gelmişti. Etraf sessizdi, kim olabilirdi ki, ölülerden başka.
Will'in adımları olduğu yerde dururken, karşıdan gelen adımların sahibi kendisine doğru bir el uzattığında Will kaşlarını çattı.
"Önceden tanışmıştık?"
"Tam olarak tanışma sayılmaz." dedi Will soğukça. "Sarhoşken seni ve kendimi yere düşürdüğüm için bana kaba davranmıştın sadece."
Hannibal'ın gülümsemesi dudaklarında arsızca yer aldığında, Will'in soğuk bakışları hala yerindeydi.
"Eğer kaba bir şey söylediysem beni affet." Dediğinde, sanki dalga geçermişçesine söylemişti. "Fakat dediğin gibi ikimizde sarhoştuk."
Will başını sallayıp, ağzının içinde "Her neyse." diye mırıldandığında dönüp yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flawed icarus | hannigram au
Fanfiction"Ne olursa olsun, bana geri dön." "Beni kimse ve hiçbir şey senden ayıramaz."