31 Mart 1965
Sobadan yükselen dumanı, çıkan gölgelerin şeklini izlerken havanın karardığını fark etmemişti bile. Burnuna gelen ıslak çimen kokusunu duyduğunda başı kalkmadan bakışları karşısındaki açık pencereden dışarıyı, gökyüzünü buldu. Havanın, çiseleyen yağmurun ardından kara dönüşeceğini fakat gökyüzünün hala aydınlık kalmaya devam ettiğini görüyordu. Göğün mavisi, aklına bir çift gözün mavisini getirmişti. Zihninden silinmek bilmeyen aklının en ücra köşesine dahi kazınmış bulutları andıran mavi gözler.
Mischa'nın olduğunu bildiği kollar boynuna doğru sarıldığında, geriye doğru düşmekten son anda kurtulmuştu. Gülümseyerek arkasına döndüğünde yere doğru eğildi ve kardeşini kucağına aldı.
"Ben biraz acıktım."
Hannibal, Mischa'nın soğuktan kızarmış burnunun ucuna parmağını değdirdi. "Bir daha bana haber vermeden dışarı çıkma." Yavaş adımlarıyla açık kalmış giriş kapısını tek eliyle kapattı. "Robert amca dışarı mı çıktı, gördün mü?"
Mischa başını sallarken, eli dudaklarındaydı bakışları etrafta dolandı. Hannibal birkaç saniye gözlerini Mischa'dan alamadı. Evde yemek hazırlamak için bir şeylerin olup olmadığını bilmiyordu fakat Mischa'yı da evde yalnız bırakamazdı. "Pekala, hadi gidip yemek yapalım." Mutfaktaki sandalyelerden birine oturttuktan sonra Mischa yere değmeyen ayaklarını sallandırmaya başladı.
Neredeyse tüm arkadaşlarının kendi evlerine çıktıklarının farkındaydı, bir bakıma büyümek deniyordu. Fakat Hannibal için durum farklıydı. O çocukluğunu tam anlamıyla yaşamamıştı. Küçükken bile Mischa'ya her gün o bakardı. Babası işte olduğunda ve annesi uyuşturucuların ve alkolün etkisiyle gün ortasında sızıp kaldığında, her şeyi onun yapması gerekmişti. Bunu hiçbir zaman sorun etmemişti gerçi. Öldüklerinde ise, durum çok da farklı olmamıştı. Tek fark, aile denen bireylerden geriye kalan tek kişi olan amcalarının yanına taşınmaları gerekmişti. Hannibal'ın reşit olmadığı zamanlardı. Sonrasında ise buradaki üniversiteye girebilmesi için yine amcası zorlamıştı. Mischa'ya baktığı için hiçbir zaman şikayet etmemişti, edemezdi. Belkide sorun buradaydı.
Yemeklerini yemeye başlamadan hemen önce amcası geldiğinde Hannibal bir tabak da onun için çıkarmıştı. Üstündeki paramparça olmaya yakın ceketin kollarından çekip çıkarırken Hannibal dikkatli gözlerle karşısına geçip oturmasını izliyordu. Ceketini çıkarmakta güçlü çektiği ve otururken az daha düşecek olmasıyla, sarhoş olduğunu anladı. Sürpriz değildi, büyük ihtimal kumar oynamaya gitmişti ve ne zaman oynasa sarhoş gelirdi eve. Hannibal nasıl uğraşacağını öğrenmişti. Sadece ne kadar kaybettiğini yada kazandığını sorar ve bir daha da konuşmazlardı. Amcasının yüzüne dikkatle bakarken, sanki bir şeylerin yanlış olduğunu gördü. Mischa'ya baktı fakat önündeki yemeğiyle meşguldü. "Ne kadar?" Hannibal'ın başı eğik olduğu halde bakışları amcasına doğru kalkmıştı ve dikkatle yüz ifadelerini izliyordu.
"İki bin."
Hannibal'ın dudakları açıldı, şok ifadesine engel olamamıştı. "Ne?"
"Kaybettim. İki bin."
Hannibal sertçe yutkundu, bir elindeki
çatalı bırakırken diğer elindeki bıçağı hala avuçlarında tuttuğunu fark etmemişti bile. Düşüncelerini toparlamak için kendine süre tanımaya çalıştı fakat amcasının gülme seslerini duyduğunda, çatık kaşlarıyla yüzüne baktı. "Komik bir şey mi var?" Sesinin, kendisine bile ne kadar öfkeli geldiğini duyar gibiydi.Amcası hala gülmeye devam ederken, Hannibal Mischa'ya baktı. Şimdi boş tabağına bakıyordu. Yerinden kalkarken elindeki bıçağı masaya sert bir şekilde koydu ve Mischa'yı, kendi odasına götürdü. Kapıyı çekmeden önce Mischa'nın "Hannibal." diye seslendiğini duydu fakat hızla yanağına elini koyup kapıyı çekti. Ahşap kapı ardından ses yaparken, biliyordu ki her türlü duyacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flawed icarus | hannigram au
Fanfiction"Ne olursa olsun, bana geri dön." "Beni kimse ve hiçbir şey senden ayıramaz."