6

315 56 10
                                    

 Bu bölümü yazarken nedense çok zorlandım, aklıma hiçbir şey gelmedi.

Umarım beğenirsiniz muahhh

Jisung, karşısında bu topraklara yabancı olan ikiliyi incelemeye koyulmuştu. Dün saray görevlisi ona bu kişileri eğitmesini söylediği vakit, gece uyuyamamış ve güneş doğmaya yüz tutmuşken hemen onların yanına gelmişti.

"İkiside çok güzel." Jisung, diğerlerinin uykudan yeni uyanmış hallerine bakarken içinden söyleyeceği şeyi yanlışlıkla ağzından kaçırdığını fark edince eliyle ağzını kapatıp, gözlerini söylediği sözden dolayı açabildiği kadar açmıştı. Onlarla daha tanışmamıştı bile fakat aniden iltifat edivermişti. Umarım diye geçirdi içinden, Jisung. Umarım beni yanlış anlamazlar.

Saray hizmetlisi şaşkın ifadesine son verip utancında boğulduğunda, karşısındaki ikili ona zarif bir gülümseme vermişti. Şirin gözüküyordu, çocuk. Sözlerini ağzından yanlışlıkla kaçırdığı her halinden belli oluyordu.

"Özür dilerim ben saygısızlık yapmak istememiştim." Ne olursa olsun karşısında bir prens vardı. Buraya ait olmasa bile ona saygısızca davranmak istememişti.

Felix, karşısındaki tanımadığı çocuğun kendisine karşı kibar olmasıyla birlikte gözleri kaybolacak kadar gülümsemiş, "Saygısızlık yapmadınız." demesiyle ortam, konuşulacak konu olmayınca sessizliğe bürünmüştü. Jisung gergince elleri ile oynarken, prens ve şifacıda gözlerini gezdirdi. Silla'da yaşayan insanları yeniden görmek onu mutlu etmişti.

Prens, hizmetlinin kendisine uzun bir süre incelemesinden dolayı kasılmıştı. Niye bu kadar uzunca kendisine bakıyordu ki? Garip mi görünüyorum? Felix, kendisini soru yağmuruna tutmuşken gerildiği için terleyen ellerini gecelik olarak giydiği içliklerine silmiş ve dudaklarını dişlemişti. Kimse bir şey demenden birbirlerine bakarken hizmetli konuşmaya başlayınca pür dikkat onu dinleyeme başladı.

"Kendi topraklarımdan olan insanlarla yeniden karşılaşmak beni mutlu etti."

Prens ve şifacı duydukları ile konuşan gence doğru şaşkınca bakmaya başladı. Felix, dudaklarını dişlemeye son vererek, "Kendi topraklarım derken?" demişti. Silla'dan bahsetiyor olamazdı değil mi?

"Hm.. kendi topraklarım." Jisung, onu onaylarken bakışlarını yerdeki eski yolluğa çevirmişti. Sanki eskileri hatırlamışçasına hüzün çökmüştü üzerine.

"Silla'dan mı bahsetiyorsun?" Seungmin, olayı daha iyi anlamak için açıkça sormuştu sorunu. Karşısındaki çocuk Silla'dan ise burada, yabancı topraklarda ne işi vardı ki?

"Silla'da doğdum ve büyüdüm ben."

"Peki şu an burada ne işin var?" Prens, merakla diğerine bakarken sorusunu sormuştu. Hizmetli çocuğun kendi topraklarında doğduğunu duyunca içinde kıpırdanmalar oluşuvermişti.

"Daha onlu yaşlarımdayken ailemle birlikte Silla topraklarından sürülmek zorunda kaldık." Jisung, o zamanlarını kırgınlıkla anlatmaya başladı. Kırgındı, onu ve ailesinin mutlu bir yaşam sürdüğü topraklardan koparıp buraya, kötülerin arasında sıkışıp kalmalarına neden olanlara karşı fakat elinden de hiçbir şey gelmemişti. Küçücük çoçuktu o zamanlar, tek yapabildiği gözlerinden incilerin süzülmesiydi.

O günleri hatırlayan Jisung, konuşmasına devam etmek için derin bir nefes almış, "Babam Silla'dan mal kaçırıp, buraya yüklü bir miktarda sattığını öğrenen kral bizim orada kalmamıza müsaade etmedi." Jisung, gözlerinin dolmaya başladığını hissediyordu. O zamanlar en büyük yaralarına sahipti. "Annem ve ben, babamın böyle bir suç işlediğini bilmiyorduk. Bizden bile gizli yapmış bu işleri." Sözlerinin devamını getirmeden hemen önce karşısındaki ikiliye bakışlarını çevirmiş, "Gerçekten hiçbir şeyden haberim yoktu." derken gözünden akan bir yaş yanağına doğru yol çizmişti. Ağlamamak için kendisini tutmaya çalıştığından dolayı çenesi titremeye başlamıştı.

Two KingdomsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin