Bu kitaba başladığımda ilk başlarda hevesle yazmama rağmen artık olmuyor. Bu bölümü üç dört defa yazıp sildim hatta final bölümü olacaktı fakat hyunmin yarım kalmasın diye onları eklemek istedim. Beklentinizin altında kalabilir üzgünüm.
Seungmin, karınca topluluğunun yaptığı uzun yolu izlerken artık havaların eskisine oranla soğuk olmasından dolayı azıcık üşüdüğünü hissedince kaç dakikadır izlediğini bilmediği küçük arkadaşlarını orada bırakarak küçüklüğünün hatırası kalan barakaya girmişti. Büyük babasının her zamanki yerinde ansiklopediden bir şey araştırdığını görünce adımlarını ona doğru atarak, "Ne zaman geldin?" diye sormuştu. Sabah erken saatlerde bitki arayışına çıkan yaşlı adam torununu uyandırma gereği duymadan tek başına dağların eteklerinde ihtiyacı olan şifalı otlardan toplayıp gelmişti. Artık eski gücü ve kuvveti kalmadığı için hareketleri yavaşlamış, bu yüzden de tahmininden daha geç gelmişti.
"Çok olmadı, sen dışarıda otururken geldim. Baya düşünceli görünüyordun, seslenmedim bu yüzden."
Seungmin büyük babasını dinlerken bugün getirdiği otları ellerine alarak inceleme işine koyulurken, "Neden beni uyandırmadın? Seninle beraber gelirdim." demesiyle büyük babasının sessiz kıkırtısını duymuş ve ona dönerken yüzüne gülümsemesini kondurmuştu.
"Neden gülüyorsun büyük baba?"
Büyük baba, torunun kendisini ne kadar önemsediğini biliyordu. Küçüklüğünden beri torunu ona ilgi ile yaklaşır, her konuda yardımcı olurdu. Eh, bir de bilgiye aç olunca hep büyük babasının peşinde dolanır, onunla vakit geçirirdi. "Zaman ne çabuk aktı gitti de sen böyle koca adam oldun?" Küçük torunu artık kendi ayakları üzerinde durmaktan korkmuyordu. Onu yanına, saraya getirdiği gün dünmüş gibi hatırlarken insanlardan korktuğu için büyük babasının bacakları ardına saklanıp, çekingence kafasını çıkartan ve parlak gözler ile saraydaki insanların çalışma hayatını izleyen çocuk yerine artık sarayın en önemli ismi haline gelen gençten dolayı duygulanmadan edememişti.
Zaman, o anlar için hiç geçmiyormuş gibi görünsede aslında farkında olmadan çoktan monoton düzende bizi sıkıştırıp, ömürümüzü alıp götürüyordu. Hiç büyümeyemiş gibi hissettiğimiz o küçük çocuk halimizden keşke yeniden o günlere dönsek dediğimiz zamanın hızına kimse yetişemiyordu. Yetişkin olmak için çırpınan hevesli küçük bedenler, geleceği görebilseydi eğer çocukluk duygularını en güzel şekilde yaşamak için uğraşırdı.
Büyük bedene sahip olabilmek, güçlü olabilmek, birey olarak görünebilmek için yaşlarını simgeleyen rakamların her yıl yavaş yavaş artışına mutlu olurken, o rakamların gidişatına dur diyemeyecek olduğu gerçeği yüzüne vurunca artık büyümüş olduğunu fark ederdi insanlar. Seungmin içinde bu böyleydi. Çoktan on dokuz yaşına girmişti, oysaki Felix ile temsili kelebeklerini bekleyişleri üzerinden çok geçmemiş gibiydi fakat çoktan bir yılı geçmişti.
Hiç geçemeyecek gibi görünen koca 12 ayı -belki de daha fazla- geride bırakmıştı. Hızlıca akıp giden günler aklına gelince gülümsemiş, yaşadıkları zor anlar bile tatlı bir anı olarak kalmıştı. Goguryeo'yu ve Felix'i arkada bırakmasının ardından beş ay geçmişti. Hala doğru kararı verip vermediğinden emin bile değilken zaman ona sormadan su misali yoluna devam etmişti. Silla'ya gelmeyi kendi istemişken bu içindeki huzursuzluk onu korkutuyordu. İlk günler alışkanlık diye düşündüğü duygular, son zamanlarda tek bir bedene bürünüyordu.
Komutana...
Ona yazdığı fakat göndermeye cesaret edemediği tonlarca mektubu vardı. Utangaç olduğu için filan değildi bu tutumu. Sadece karşılık bulamamaktan korkuyordu. Aslında komutandan alacağı olumsuz yanıt onun hayatında hiçbir etki etmeyecek, hatta onu görmediği için daha rahat sineye çekebilecekti fakat yinede yapamıyordu. Hem duygularından da pek emin değildi ki. Sadece komutanla daha fazla vakit geçirmiş olabilmeyi diliyordu. O zaman emin olabilirdi belki her gün kafasını kurcalayan duygulardan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Kingdoms
FanfictionFelix, kendi halinde yaşayan Silla krallığının prensi iken; yaşadığı dönemin en gaddar kralına kafa tutarken bulmuştu kendisini. √ Kitaba artık bu hesaptan devam edeceğim.