Kitap nasıl gidiyor güzellerim? Sizin düşüncelerinizi çok merak ediyorum✨
Bu bölümü okurken medyadaki şarkıyı dinlemenizi istiyorum çünkü ben yazarken bu şarkı bana çok yardımcı oldu.
Kralın emri üzerine iki asker prensin koluna girmek için hareketlendiğinde Felix geri adım atmaya başladı.
"Saçmalama."
Adımlarını atmaya devam ederken büyümüş gözleri kendisine doğru gelen askerler ve kral arasında mekik dokuyordu fakat son hamlesi yüzüne pis bir gülüş kondurmuş kral olmuştu.
"Beni zindana attırmazsın." O kapalı alanda tek başına duramazdı.
Sözlerinden hemen sonra zayıf kolları, güçlü iki çift el tarafından tutulduğunda olası gücüyle kurtulmaya çalışmış fakat onun gücü ile askerin gücü bir olmadığı için çabası boşa çıkmıştı.
"Bırakın beni." Askerlerin yüzüne doğru bağırsa bile nafileydi, burada emirleri o vermiyordu.
"Bıraksanıza." Kollarını onların ellerinden kurtarıp özgürlüğüne kavuşturmak için uğraştı bir süre. Kendisini ilk defa bu kadar savunmasız ve küçük düşmüş hissediyordu.
"Söyle bıraksınlar beni." Hedefi yeniden kral olurken yalvarmak istemişti ama maalesef siniri buna izin vermiyordu.
Changbin onun hareketlerini izlerken adeta keyif alıyordu. Onu her zaman uyarmış, hareketlerine dikkat etmesi gerektiğini söylemişti. Eğer dediklerini yapsaydı güzel bir hayatı olabilirdi ama bunun olmasını o istemişti.
"Neden yapayım böyle bir şeyi?" Sesinden bile keyif aldığı belliydi.
"Bunu yapmaya hakkın yok."
"Hakkım?" Changbin sanki bir şey düşünüyormuş gibi yapmış, "Kendi sarayımda ne diye hakkım olmayacakmış?"
"Beni öylece zindana attıramazsın." Felix'in bağırışı yanındaki askerlerin sağır olmasına bile neden olabilecek derecedeydi.
Changbin onun cevabına büyük bir kahkaha atmıştı. Aklını kaybetmiş gibi gülüyordu. Bu çocuk bazen gerçekten onu eğlendiriyordu.
Kralı ilk defa böyle gören askerler peynir görmüş fare gibi ona bakıyordu. Olaylara karşı hep düz bir ifadeyle yaklaştığından bazen onun duygularının olmadığını bile düşünmüşlerdi.
"Bu sana komik mi geldi?"
Changbin kahkahasına son vermeye çalışsada bir türlü durduramıyordu, neredeyse gözünden yaş gelecekti.
"Prens," En sonunda son bulan eğlencesiyle konuşmaya başlamıştı. "Beni çok güldürdün."
"Gülünecek bir şey söylemedim." Prens deli gibi korkuyordu. Kalbi çok hızlı atmaya başlarken tanrıdan yardım dilemeyi de unutmadı. Şu an ona yardım edebilecek tek kişi tanrıydı. Kapkaranlık dört duvar arasına gitmek istemiyordu. Rutubet kokan duvarlar ile yüzleşmek gözünü korkutuyordu.
Changbin onun hala kendisine karşı dik durmaya çalıştığını farkındaydı fakat çocuk ne kadar güçlü durmaya çalışsada gözleri onu ele veriyordu.
Çift göz kapaklarına sahip olan prensin irislerine ev sahipliği yapan büyük gözleri sulanmış, korkunun da etkisiyle titremeye başlamıştı.
Kral prensi böyle görmesiyle az önceki keyfinin son bulduğunu hisseti. Prensi savunmasız görmek hiç eğlenceli değildi. Küçük beden ona karşı meydan okumalı, öfkesini yüzüne karşı haykırmalıydı. Ne oldu da bir anda süt dökmüş kediye dönmüştü ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Kingdoms
FanfictionFelix, kendi halinde yaşayan Silla krallığının prensi iken; yaşadığı dönemin en gaddar kralına kafa tutarken bulmuştu kendisini. √ Kitaba artık bu hesaptan devam edeceğim.