Bu bölüm birazcık geçiş bölümü gibi oldu çünkü olayları başlatmam lazımdı ve böyle bir bölüme ihtiyacı vardı kitabın.
Umarım sıkılmaz ve güzelce okursunuz 🌸
"Yarın krallığın kuruluşunun yıldönüm eğlenecesi var."
Jisung iki gün boyunca eski barakada kendi topraklarının insanları ile kalmıştı. O odasına gitmek istesede şifacı gözü önünde durmasının daha iyi olduğu düşünmüş, prenste ona onay vermişti.
Aslında bu iki gün onlar için iyi olmuştu. Seungmin ve Felix, bu topraklarda sadece hizmetli ile anlaşabiliyordu ve onun da Silla'da bir dönem yaşam sürmesi birazcık yakın olmalarını sağlamıştı sanırım.
Seungmin birkaç gün önce kendisine baygın bir şekilde getirilen bedenin morluklarına krem sürerken, "Umrumda değil." demişti. Jisung, arada incinen sırtına fazla baskı uygulanınca sessizce iniltiler çıkartırken şifacının dediği cümle ile hızla arkasında işiyle ilgilenen bedene döndü. Ani hareket ettiği için canı birazcık acımıştı fakat şu an daha önemli bir konu vardı.
"Nasıl yani katılmayacak mısınız eğlenceye?"
Jisung aynı anda farklı kişilerden onaylayıcı bir mırıldanma kazanmıştı. Bu yüzden hızlıca sızlanmaya başlamıştı. "Ama neden?" Kelimelerini uzatarak söylerken iki elini birleştirmiş sanki birine yalvarırmış gibi yumruk yaparak çene hizasına getirmiş ve kafasını da hafifçe sağa doğru eğmişti. "Sizde katılın."
"Biz bu krallığın yıldönümüne niye katılalım, Jisung? Silla'ya karşı kurulmuş bir krallıkla beraber şen şakrak eğlenemeyiz değil mi? Bu topraklarımıza karşı yapacağımız büyük bir ihanet olur."
"Yah! Eğlenmek için ya da onlara katılmak için gitmeyeceğiz ki."
Seungmin ve Felix, ona anlamaz bakışlarını atmaya başlamıştı. Adı üstünde eğlenceydi bu, başka ne diye katılacaklardı ki?
"Çok güzel yemekler yapılıyor bu eğlencelerde, ben her yıl sadece yemek yemeye gidiyorum."
Seungmin onun diyeceklerini dinlemek amacıyla yaptığı işe son verdiğinde saçma bir cümle duymasıyla gözlerini devirmiş ve yeniden işine dönmüştü fakat prensin tepkisi ondan çok daha farklıydı. Yemek kelimesi geçtiğinden beri gözlerinde kalpler oluşmuştu adeta. Yemek onun çizgisiydi ve hizmetli bir çok çeşidin olduğunu söylüyordu. Ağzı sulandığı için dudaklarını birbirine sürtmüş ama aklına gelenler ile yeniden kararlı haline bürünmüştü.
"Olmaz, kendi topraklarıma ihanet edemem."
"Saçmalama, ihanetlik bir durum yok ortada. Sadece gideceğiz birkaç yiyecek araklayıp döneceğiz, kimsenin ruhu bile duymaz."
"Duymaz mı?" Felix, diğerinin son cümlesine ithafen söylemişti sözlerini fakat sonra yeniden kafasını olumsuzca sallayarak düşüncelerini kendine onaylatmaya çalışmıştı. "Olmaz." Gereğinden fazla çıkmıştı sesi bunu fark edince ses ayarını düşürerek, "Gitmeceğiz." demişti.
Onun sözleri üzerine Jisung, ağzından garip harfler çıkartarak yakınmaya başlamıştı. Harfler, bir kelimeyi ya da cümleyi oluşturmaktan çok, laf kalabalığı yapıyordu.
"Beni tek mi bırakacaksınız orada?" Bir arkasındaki şifacıya bir de ona boş bakışlar atan prense bakıyordu. Gözlerini üst üstte açıp kapatırken dudaklarını büzmüş, "Hem de hasta bir şekilde." sözleriyle daha çok diğerlerine vicdan yaptırmaya çalışıyordu.
"Sen de gitme."
Şifacı, vicdan yapmayı geçin umrunda bile olmamıştı. Bu toprakların eğlencesine katılmayacağını belirtmeye çalışıyordu ve prens olan arkadaşı ona yeniden onay verdiğinde teşekkür edici bakışlarını atmadan duramamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Kingdoms
FanfictionFelix, kendi halinde yaşayan Silla krallığının prensi iken; yaşadığı dönemin en gaddar kralına kafa tutarken bulmuştu kendisini. √ Kitaba artık bu hesaptan devam edeceğim.