Sana kalpsiz diyorlar ama senin bir kalbin var ve onu göstermekten utandığın için seni seviyorum.O gün okul çıkışı evime geri döndüğümde,bir an yolumu şaştığımı sanıp korktum. Saat akşam sekiz sularına yaklaşıyordu ve sokakların karla ıslanmış beyaz zemini boydan boya parlıyordu.Işık gerçekdışı bir şekilde karanlık olması gereken her yerdeydi.-Ya da bana öyle gelmiştir-
Köşeyi döndüğümde şaşmış olan yolumu tekrardan düzeltmek için ara sokakların birine yöneldim.Hiçbir evin sesi sedası olmaması içimi daha önce hiç bu kadar sıkmamıştı.Ne kadar sessiz olursa etraf, içimin sesi o kadar yüksek çıkıyordu kafamın içinde. Kendi düşüncelerimde adeta boğuluyordum.
Hinata ve Yamaguchi'nin beni ben olmaktan kurtarma çabaları günlerdir başımı ağrıtıyordu.Dışarı çıkmaya zorluyorlar, antrenman sonrası peşimden ayrılmıyorlardı.Kageyama ve Hinata'nın kavgalarını çekmek gerçekten çok zordu. Yamaguchi ise onlarla takılmayı reddedersem bütün gün bana ayıplayan teyzeler gibi baktığından ters bir hareket de yapamıyordum.
Özellikle Hinata, o her yerdeydi.
Hiç beklemediğim anlarda karşıma çıkıp yakama yapışıyordu."Hinata demişken, adımlarını hızlandır, onun evi de yakınlarda.Karşılaşmak istemezsin."diye göz kırpıyordu içimdeki ses, artık her kimse.
Kapa çeneni, dedim kendi kendime.
Az önce onu gördün, görmemiş gibi davranmaya devam et ve yoluna odaklan.Derin bir nefes verip havada buhara dönüşen nefesimi izledim. Arada gözlüğüm de buğulanıyordu ve gözlüksüz neredeyse kör olduğum için bu sinirimi bozuyordu.
Telefonumu çıkartıp hava durumuna göz attım.Sık sık yaptığım bir şey değildi zira şu an sadece herhangi bir şeyle dikkat dağıtmak istiyordum.
Telefonla kafa dağıtmak da zaten bir yere kadar etkiliydi, bir süre sonra tekrardan kendi kafamın içini kemireceğimi de biliyordum.«Gece eksi 12 derece... Sabaha doğru hafif parçalı bulutlu...» diye mırıldandım nefesimin altından.
İnternetim bitmek üzere olduğundan homurdanıp sayfayı yeniliyordum iki saniyede bir.
Gözüm telefonun ana ekranını boş boş sağa sola çevirip duran parmağıma takılıyken aniden sırtımda bir el hisetmemle nefesim kesildi.«Yarın yağmurlu.»diye düzeltti cümlemi arkamdaki kişi.
Aniden irkildiğim için soğuk hava ciğerlerimi yakmıştı.Hışımla arkamı dönerken kaşlarımı çattım.«Nedense hiç, hiç şaşırmadım.Başımın belası.»dedim bana bakarak sırıtan turuncu kafaya doğru eğilirken.
«Kusura bakma korkuttum galiba.Çok dalgınmışsın baya sesli geldim aslında fark etmen için.»dedi gülüşlerinin arasından.O da benim gibi soğuk havadan nasibini almıştı.Yanakları ve o her şeye soktuğu küçük burnu kızarmıştı.
«Sessiz gelip gelmemen bir şeyi değiştirmez.O kadar küçüksün ki insan göremediği şeyden korkuyor.»diye cevap verdim tıslayarak.Bunu söylerken de sinir etmek için iyice eğilmeyi unutmamıştım.
Suratı asılırken koluma hafif bir yumruk attı.«Çok kabasın Tsukki.»
«Bana Tsukki deme.»
«Aman...»
Küçük adımlarla bana yetişip yanıma geldi.On dakika boyunca ikimiz de hiçbir şey söylemeden yürüdük.Yakınlardan kar küreme arabasının sesleri geliyordu. Başımı yanımda sessizce -bu çok nadirdir normalde asla susmaz- yürüyen Hinata'ya çevirdim.Dalgın dalgın elimdeki telefona ve telefona takılı kulaklığıma baktı.Ben bir şey demeden kulaklığı taktı ve tebessüm etti.
«Bir şarkı aç?»dedi masum masum.Ona yüzümü buruşturup hafifçe yüzümü uzaklaştırarak baktım iğrenir gibi.
«Melek yüzlü şeytan.Hayır.»
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Living Life, In The Night •Tsukihina
Fanfiction«Bazen sadece daha anlayışlı ve iyi bir insan olmaya çalışsan nasıl olurdu diye düşünüyorum. Sadece çaba sarf etmen yeterli olurdu.İyi arkadaş olabilirdik.» «Saat gecenin dördü? Defol git başımdan Hinata.»