Merhaba canlarım!
"Yağız!!!"
Arkamı döndüm sadece gözlerimin içine bakıyordu. Sanırım gitmemi istemiyor ve bunu söylemeye dili varmıyor çekiniyordu. Ne diyeceğimi bilemiyordum ben geceyi onun evinde geçirsem olmaz, o bana gelse yanlış anlaşılırdı. Bir an aklımdan bizim eve gitmek geçti fakat bunu dile getiremedim. Ya bakışlarından yanlış anladıysam, başka bir şey söylemeye çalışıyor olabilirdi de ..."Yağız gitme demeyeceğim sana, ama gitme."
Bu söz bir yerden aklıma geliyordu. Bir iki adım atıp ufak bir tebessüm ettim ve "bu cümleyi genelde erkekler kurar gitme kal felan" diye ve şöyle ilave ettim."Gitme demeyeceğim sana, ama gitme Lavina." Şakayla karışık bu cümleyi kuruduktan sonra...
"Demek sende biliyorsun. Özdemir Asaf en sevdiğim şairlerdendir."
Mira korkuyorsun biliyorum fakat ben gideceğim eğer istersen sende benle gelebilirsin. Senin evde dağınık dolapda boştur, malûm yemekte yiyemedik bişeyler hazırlar yeriz.
Gözleri etrafa bakındı biraz, elleri ile saçlarını okşarken "aileni veya birlikte yaşadığınız ev arkadaşlarını rahatsız etmek istemem..."
Ev arkadaşı dediğinde aklıma bir tek yalnızlık gelmişti. Bilmiyordu, haklıydı...Kimsesizliğine gömülmüş, kendini yalnızlığa adamış, onlarca ne dediği anlaşılmaz seslerin içinde sükutun esir aldığı biri olduğumu nereden bilecekti ki.
Derin bir nefes aldıktan sonra kısık bir sesle, "kimsem yok yalnız yaşıyorum. Sekiz yıl sonra ilk defa yaşadığım evde başka birinin kokusu, oturuşu olacak, benden başka birinin elleri eşyalara değecek sanırım" dedim. Ve bunları söylerken de kendimi değişik hissetmiştim. Çünkü fazla konuşkan değildim, içimde olan ne varsa sadece kalem kağıda anlatıyordum. Farkında olmadan da ellerimi yumruk yapmış sıkmıştım birazcık. Neden bilmiyorum, yalnızlığa olan sevgim nefrete mi dönüşüyordu..."Yağız, Yağız iyi misin? Tamam, olur gidelim dedim fakat bir anda yüzünün rengi attı. Gerçekten sorun olacaksa ben rahatsızlık vermeyeyim."
Yok hayır, içinde bulunduğum durumu düşününce ister istemez dalmışım hadi gidelim dedim. Sakallarımı ovuşturarak yürümeye başladık. Hava fazla soğuk değil, sıcak bir rüzgar esiyordu. Bu hava çok hoşuma gidiyordu. 14-15 derece sıcaklık bir de üstüne hafif bir rüzgar esince, ister istemez beraberinde hüzünü de getiriyordu. Sonrası da malûm... Sıkıca tutup bırakmadığım kalem, bir de masanın küçük bir bölümünü meşgul eden "hayal olan bir hayata umut gemisi ile gidilir mi" diye başladığım bir defter...
Kapıyı açıp içeri girdik. Bişeyler hazırlamak için mutfağa gideceğim dediğimde "biraz soluklanalım sonra beraber yaparız..."
Aslında misafir ağırlayacağımı hiç düşünmediğim için ev biraz dağınıktı, dağınık olan tek şey ev miydi..."Yağız korkuyorum! Beni takip eden adam kimdi, ne istiyor olabilir benden?"
"Bilmiyorum Mira, bilemem de...
Hakkında elde tutulur bir bilgim olmayınca doğal olarak tahmin yürütmek de zor oluyor.Hatırlatmak istemem ama geçen gece ki olayı bana anlatır mısın? Ve o genç adam neden Yağmuru yaraladı?" diye sordum.
Tedirgin bir şekilde gözlerime bakarak"ablamın adının Yağmur olduğunu nerden biliyorsun" diye sordu.Seninle mezarlıkta tanıştık ya, hani mezarın üstünde isim soyisim yazar dedim gülümseyerek. "Evet doğru kusura bakma bu kadar kısa sürede bunlar olunca akıl kalmadı"dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessizliğimin Sesi
ActionGecenin ayazında odun ateşinde demlenmiş hüzünle, yüreğimin aklımın sesini bastırması ile bir kaç satır yazmam için İlhamdı bu. "Gökyüzünün mavisi her ne kadar huzur verici olsa da yeryüzü siyaha bürünmüştü. Gece bu kadar zifiri karanlık korkunç olm...