1🍼

8.9K 302 121
                                    


Jungkook ağlıyordu. Yılın ilk kar yağışı başlamıştı ve donuyordu. Çöplüğün arkasına saklanmıştı, bir tek battaniyesi vardı şu an. Bir ürperti daha vücudundan geçerken ince dudaklarından bir hıçkırık kaçtı. Artık dayanamıyordu.

Soğuk hava daha da soğuyunca sızlandı. Caddenin karşısında küçük bir kahve dükkanı görüp gitmeye karar verdi.

Ceplerini karıştırdı. Sadece 700 wonu vardı. Birşey alabilmek için yeterli olmalıydı, değil mi?

Caddenin karşısındaki küçük ve sıcak kafeye doğru ilerledi. İlerlerken gözyaşlarını silmeyi ihmal etmemişti.

Tezgaha tereddütle yaklaştı. İşçi ona gülümsedi. "Merhaba! Jinki'nin kafesine hoşgeldiniz! Size ne verebilirim?"

"B-bir bardak su ne kadar?" Jungkook kekeledi.

İşçi, "750 won. Hepsi bu kadar mı?" dedi.

Tavşanını kolunun altına sıkıştırmadan önce başını salladı, paralarını saydı. Kaşlarını çattı.

"Sadece 700 wonum var..." diyerek garip işçiye baktı, "Burda oturabilir miyim?"

İşçi ona rahatsız edici bir şekilde baktı, "Üzgünüm efendim... Bir şey almazsanız burada oturamazsınız."

Jungkook umudunu kaybetmek üzereydi. Soğuk havaya geri dönmek istemiyordu, "Banyonuzu kullanabilir miyim?"

"Satın alma yapmadan olmaz. Sırayı bekletiyorsun." dedi işçinin arkasındaki işçi.

"Bir rahatsızlık vermek istemiyorum, lütfen. 700 wondan az paraya alabileceğim birşey var mı?"

İşçi tedirgin oluyordu, "700 wondan az birşey nasıl olabilir? Buraya parasız gelmen benim suçum değil!"

"Ben-özür dilerim," Jungkook tekrar gözyaşlarına boğuldu. Başka nazik ama sert bir el onu kolunu tutunca ayırmak için hareketlendi.

"Senin sorunun ne? Sadece soğuktan kurtulmaya çalıştığını göremiyor musun? İşte 20.000 won. İstediğini alsın, bana da bir americano getir."

İşçilerin gözleri kocaman açılmış, Jungkook'un ne isteyeceğini beklemeye başlamışlardı. Onu tutan adama döndü. Uzun boylu ve güçlü görünen yakışıklı bir adamdı. Tipik koreli görünüşü yoktu. Göz teması kurduklarında adam ona gülümsedi ve derin çukurlarını göz önüne serdi.

Jungkook işçiye baktı ve mırıldandı, "Bir bardak su, lütfen."

İşçi başını salladı ve adamın sesi onu tekrardan durdurdu. "Sıcak çikolata ve çörekte ekle."

İşçi sonunda siparişlere başlayabildiğinde adam, Jungkook'u bir masaya yönlendirdi ve onunla oturdu.

"İstediğin kadar burda kalacağım. Bilirsin, o çalışanın tekrardan bir pislik olması durumunda."

Jungkook kızardı ve peluşunu kucağına çekti, "Teşekkür ederim ama gerçekten bunu yapmak zorunda değilsiniz, efendim."

"Sorun değil. Aslında kocamın burda benimle buluşmasını bekliyorum. Bana Namjoon diyebilirsin."

"Şey, teşekkürler Namjoon-shi." Jungkook tekrar mırıldandı.

Namjoon kıkırdadı, "Bana ismini söylemeyecek misin? Yoksa sana tatlım demem gerecek mi?"

Kırmızı sıcak bir allık Jungkook'un yüzünü ısıttı. "J-Jungkook."

Şuanda, Namjoon'un cevap verme fırsatı olmadan kafeye girerken çalan zil dikkat çekici bir biçimde çaldı.

"Joonie!" Adam Namjoon'u görür görmez yanına gitti. Jungkook'un kocasıyla oturduğunu farkettiğinde dondu. Ancak Namjoon ona Jungkook'un anlayamacağı bir bakış attıktan sonra Jin gülümsedi ve masadaki yerini aldı.

Bunu yaparken, işçi Namjoon'un emrettiği siparişi getirdi. Suyu Jungkook'un önüne koyarken diğer siparişlerin hepsini Namjoon'un önüne dizdi.

Jungkook saygıyla eğildikten sonra oturdu ve masaya baktı. Üşüdüğü için kollarını ovuşturdu, ısınmaya çalıştı. Görüş alanına giren çörekle başını hızla iki yana salladı, "Hayır, o senin."

"Senin için sipariş ettim, tatlım." Dedi Namjoon küçük bir gülümsemeyle.

Jungkook kocasının başka bir adama 'tatlım' dediği için diğer adama döndü, ama adam gülümsüyordu sadece. Göz göze geldiklerinde diğer adam, "Ye, küçük adam."

Bu takma isimler neydi böyle? Jungkook başını salladı ve kararsızca bir ısırık aldı. Hala soğuktu ama onun için biraz sıcak oluyordu sanki.

Seokjin küçüğün üşüdüğünü farkettiğinde ceketini küçüğe vermeden önce kocasına göz attı. "Bu küçük şeyin üşümesine nasıl göz yumarsın?"

Jungkook adam ona ceketini verdiğinde itiraz etmeye çalıştı. Ancak adam onu umursamadı ve onu küçük bir çocukmuşcasına susturduktan sonra ceketi küçüğün omuzlarına tekrardan yerleştirdi.

Jungkook gerçekten bir çocuktu; sadece on yedi yaşındaydı.

"Benim adım Seokjin, bana Jin diyebilirsin."

"M-merhaba Jin-shi."

Jin güldü, "Bana hyung da diyebilirsin, küçük."

Jungkook başını salladı. Namjoon, çocuğun bunaldığını söyleyebilirdi, kocasına baktı, "Adı Jungkook. Çok güzel bir isim değil mi?"

"Çok güzel bir isim." Seokjin onayladı, "Eve gitmek ister misin Jungkook?"

Seokjin çocuğun kötü bir ev yaşamına ya da evinin olmadığını hissetti. Her iki durumda yaşlı adamın kalbi cız etti.

"Uhh, evim yeterince yakın, yürüsem iyi olacak." Titrek bacaklarıyla ayağa kalktı ve paltoyu çıkarmaya başladı, "İşte, palton..."

"Hayır, hayır sevgilim. Giyin, ısrar ediyorum." Dedi Seokjin, genç adamın kollarına paltosunun kollarını geçirerek.

"Ama bu senin..." Jungkook utanarak giydi.

"Eğer giymezsen yandaki dükkana gidip senin için yenisini alacaktır. Tartışılması zor bir adam." Namjoon hala oturduğu masadan konuştu.

Jungkook gereğinden fazla eğildi, "Teşekkürler hyunglar."

Jungkook daha fazla rahatsızlık vermemek için caddenin karşısındaki soğuk sokağına geri döndü. Soğuk havadan korunmak için çöpün arkasına saklandı.

İki adam onun hakkında çok az şey biliyorlardı. Kafeden sokağa gidene kadar onu izlemişlerdi.

"Joon, mükemmeldi."

"Biliyorum, bebeğim. Ev dediği şeye bak, bu korkunç."

Seokjin kaçmayı bekleyen gözyaşlarının gözlerini kırpıştırarak gözyaşlarının akmasına izin verdi. "Ona yardım etmeliyiz, Namjoon."

"Biliyorum." Dedi Namjoon derinden bir iç çekerek. Kocasının imasını biliyordu ve anlamamazlıktan geliyordu. Ancak, bunu kendi yararlarına yapmalarının nesi yanlış olabilirdi ki?

Seokjin yerde yatan küçük ve açık mavi birşeyi fark etti. Kirli ve yıpranmış olmasına rağmen onu tanıdı ve eline aldı, "Tavşanını bıraktı."

"Onun geri dönmesini sağlayacağız."

Gökyüzü kararmaya başladı ve iki adam planladılar. Yaklaşık 1 saat bekleyeceklerdi, umdukları gibiyse çocuk uyumuş olacaktı. Kafede çok yorgun gözüküyordu. Sonra da onu alacak, eve götürüp bebekleri yapacaklardı.

Teoride basit, pratikte kat kat zor bir plan.

***

This book belongs to rocketjoon . I just translate.

Babyboy ఌ Namjinkook✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin