Jungkook ne zaman uyuduğundan emin değildi, ama şimdi soğuk havaya uyandı. Çok soğuktu. Adamlar penceresini açık mı bırakmıştı?
Tuğla bir duvarla karşılaşmamak için gözlerini açtı. Ne?
Kendini evde bulmayı beklerken tanıdık siyah çöplük arasında sıkışmış bulmuştu. Çabucak oturdu. Neden böyle olmuştu? Yoksa onu geri mi bırakmışlardı? Belki de istemediği bir şey yaptı ve adamlar onu istemediklerine kanaat getirdiler.
Başka soğuk bir rüzgar bedenini sardı ve dizlerini kendine çekti. Üstünü eski kıyafetleriyle değiştirmiş olmalılardı. Çünkü aşağı baktığında kendinden iki beden büyük olan kot pantolonu ve ince tişörtüyle bulmuştu kendini.
Gözyaşları gözlerinde toplanırken şiddetle titredi. Keşke adamların ona verdikleri her şeyi kabul etseydi, şimdi böyle olmazdı. Çünkü şimdi tanıdık sokakta otururken, soğuk ve açken, gözyaşlarını gözlerini bulduğunu hissetti. Bir haftadan biraz daha bir süredir o adamlarlaydı, ancak yalnız kalmamaya şimdiden alışmıştı.
Kirli yerden kalktı ve sokağın ön cephesine doğru yürümeye başladı. Kafeye bakınca, onu alan adamları gördü.
Gözlerini bir daha ovuşturup bakınca gözleri genişledi. Karşılıklı dört kişilik bir masada oturuyorlardı ve Jungkook ikisini de netçe seçebiliyordu. Yanlarında üçüncü bir kişi vardı. Kişi erkek gibi gözüküyordu ve Namjoon ile Seokjin'den daha küçük gözüküyordu. İki adam onunla oturan çocuğa sevgiyle gülümsüyorlardı, saçlarını okşuyor, yanaklarını sıkıyorlardı. Çocuğun omuzları Jungkook'un kıkırdama olduğunu düşündüğü şeylerle sarsılıyordu.
Jungkook göğsünde acı veren bir sızı hissetti. Onu değiştirmişler miydi? Belki onlar için yeterince iyi bir bebek değildi. Onların ona olan sevgisini kabul etmişti ve şimdi onu başka bir bebekle değiştirmelerini izlemek zorunda kalmıştı.
Göğsü daha şiddetli ağrımaya başladı. Çığlıkları caddenin karşısındaki sahneye bakarken daha da yükseldi ve çirkinleşti. Bu yere, eski hayatına dönmek istemiyordu. Evet, belki adamlarla olan durumundan memnun değildi, ama kendine hiç şans tanımamıştı.
Yere çömeldi, dizleri üstüne otururken kollarını bacaklarının etrafına sardı. Kesinlikle harap olmuştu.
"Namjoon sana söyledim! Onu odamızdan çıkarmak için çok erken olduğunu biliyordum!" Tiz bir bağırış duydu. Aniden ılık bir göğse çekildi ve yumuşakça zıplatılmaya başladı. "Sus bebeğim, çok mu korktun? Hm?"
Onu kimin tuttuğuna bakmak için geri çekildi. Seokjin'di. Yüzünü görünce hiç bu kadar mutlu olmamıştı. Çevresine baktı. Sıcak gri duvarlar ve bir beşiğin daha büyük versiyonundan oluşan bir yatak, sallanan sandalye ve üzerinde ped bulunan değiştirme masası vardı. Ayak parmaklarını kıpırdatıyor ve aptal yırtık ayakkabıları yerine yumuşak bir keçe hissediyordu.
Tanrıya şükür, hepsi bir rüyaydı.
Gözyaşları bir kez daha, ihanetten değil, şimdi o korkunç kabusun gerçeğe dönüşmemesinden ve rahatlamasından akmaya başladı.
"Bebeğim, appaya seni bu kadar neyin korkuttuğunu söylemezsen sana yardım edemez. Böyle ağladığını duymaktan nefret ediyorum, tatlım." Seokjin yumuşak bir sesle ona konuştu.
Jungkook, "A-Appa ve hıck baba g-gitti! Koo s-soğuk ve yalnız!"
Seokjin üzüntüyle iç çekti ve bebeği cümlesine devam etmeye çalışırken sırtını ovuşturdu, "Koo k-kötüydü, b-babalar y-yeni... yeni bebek aldı!"
Son üç kelimesini yüksek bir hıçkırıkla söyledi ve kollarını bir kez daha Seokjin'in boynuna sardı. O kadar sıkı tutuyordu ki, gerçekten orda olduğuna emindi.
"Oğlum..." Seokjin başlıyordu.
Jungkook hıçkırdı. "Lütfen Koo'dan ayrılma, be-ben çok iyi olacağım!"
"Bebeğim lütfen, seni asla terk etmeyeceğiz ya da değiştirmeyeceğiz. Senin bizi, bizim seni değiştirmeyeceğimiz gibi." Seokjin, kucağındaki küçük çocukla beraber sallanan sandalyeye oturdu ve sakinleşmesi için Jungkook'un saçlarını okşadı. "Seni çok seviyoruz bebeğim ve seni asla öyle korkunç bir yerde bırakmayacağız."
"B-babayı istiyorum, lütfen." dedi Jungkook usulca. Kabus sayesinde neredeyse tramva geçirmişti ve iki adamın da sıcaklığına, güvencesine ihtiyacı vardı.
"Elbette hayatım, şu an gidip babayı göreceğiz."
Ancak aynı anda Namjoon'un başı kapının orada gözüktü. "Bu şimdi buraya girebileceğim anlamına mı geliyor? Hala kızgın mısın Seokkie?"
Seokjin kısaca cevap verdi. "Daha sonra konuşacağız, buraya gel."
"Öyleyse hala kızgınsın."
"Hemen buraya gel Namjoon."
Jungkook seslice titreyerek sızlandı, gözyaşları bir kez daha akmaya hazır. "Özür dilerim, özür dilerim. Baba geliyor, bebeğim."
Namjoon Jungkook'u nazikçe Seokjin'in kollarından çıkardı ve yumuşakça, sakinleştirmek adına, zıplatmaya başladı. "Seni çok seviyorum bebeğim, sana söz veriyorum, sen sonsuza dek bizim bebeğimizsin. Babanın aptalca kararının seni çok korkuttuğu için üzgünüm."
Jungkook adamın ne demek istediğinden emin değildi, ama bunu sorgulamak istemiyordu. Namjoon'un anlına verdiği öpücüklere sarılmalara izin verdi.
O gece, ikili ortalarına Jungkook'un yatmasını sağladı. Sürekli ondan özür dilediler. Jungkook hiçbir cevap vermemişti ve ikisi de bunu bekliyordu zaten.
Bilincini kaybederken, başının iki tarafında da yumuşak dudaklar hissetti.
İçinde bulundukları durum mükemmelden uzaktı, ama şimdilik sahip oldukları şeyden memnunlardı.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babyboy ఌ Namjinkook✔️
FanfictionNamjoon ve Seokjin Jungkook adında mükemmel bir küçük bulurlar. Ukejungkook # 1 20210620 Babyboy#1 20216.. Bottomjumgkook#4 202106.. This books belong to @rocketjoon. I just translate.