Jimin
Gözlerimi yavaşça araladığımda yine gri ve bulutlu bir hava ile karşılaşmıştım. Ancak duyduğum seslerle kıyıya yakın olduğumuzuda anlamıştım. Uzandığım geniş merdiven basamağından kalktım. Gözlerimi ovuşturarak açılmaya çalıştım. Ve gördüğüm manzara karşısında zaten hemen ayılmıştım.
Singapur!
Çok fazla dolandırıcın ve çok ağır cezaları olan küçük ama bilgin bir yerdi. Limana doğru yaklaştığımızda, birkaç saniye sonra yanıma gelen Jungkook ve Kaptan Namjoon'u gördüm. Her ikiside dikkatle birbirine yapışık olan evlere ve mekanlara bakıyordu. Her yer daracıktı.
"Lisa'ya haber vermemiz gerek. Geminin limana yaklaşması gerek." dedi Kaptan Namjoon.
"Ona ben haber veririm." dedim ve yanlarından vakit kaybetmeden ayrıldım.
Kaptan köşküne ilerledim ve hemen önüme çıkan büyük ve mücevherler ile kaplı olan kapıyı karşılaştım. Kapıyı çalmayı unuttuğumdan kendimi birden içerde buldum. Ve karşılaştığım manzara ile de olduğum yere çakılı kaldım.
Lisa giyiniyordu! Sırtı bana dönüktü. Altında pantolonu, çizmeleri vardı. Ama üstünde hiçbir şey yoktu. Alamadım. Gözlerimi o pürüsüz cildidinden alamadım. Elinde üstüne giyeceklerini hazırlarken, bende şaşkınlığımla sendeleyip ayağımla ses çıkardım. Hışımla omzunun üzerinden başını çevirip bana baktığında, gözleri kocaman açılmıştı. Ve hemen elindeki gömleği ile üzerini kapattı.
"Sen delirdin mi? Nasıl odama bu şekilde girersin? Bu ne cüret!" diyerek bağırdı. Bende hemen arkamı döndüm. "Özür dilerim. Kapıyı çalmayı unuttum." dedim.
Bir süre sesi çıkmadı ve bu sırada arkamda duyduğum minik sesler ile giyindiğini anladım. Soğuk terler dökerken, bir an önce yaşanılan anın ikimizin aklından da uçup gitmesini istiyordum. Ama elimde de değildi.
"Ne oldu? Neden gelmiştin?" diye sordu. Sesi deminkine göre daha alçaktı. "Singapur'a vardık. Gemiyi limana yaklaştırmamız gerek." dedim.
"Sonunda vardığımıza sevindim. Bu arada dönebilirsin." dedi. Yavaşça ona döndüğümde gömleği üzerine giymiş olduğu deri korsenin ipleri ile uğraşıyordu. Ağzından bir şeyler mırıldandığında yanına yaklaştım. Ama o beni fark edemeyecek kadar meşguldü.
"İzin verir misin?" diye sorup korsenin ipine dokundum. Anında başını kaldırdı ve bunu beklemediği için afallar gibi olmuştu.
Ona bu kez sorumu gülümsemem ve bakışlarımla tekrarladım. Bakılarını kaçırarak, parmaklarını ipin üzerinden çekti. Yavaşça bağlama işlememi yaparken, birden iç geçirerek parmak ucunda yükseldi. Nefesimi dudaklarıma çarptığımda gözlerine baktım.
"Çok mu sıkı oldu?" diye sordum. Sanki sesimi unutmuş veya yutmuştum. Çatallı bir ses şu an boğazımdaydı. "Biraz." dedi gözlerini benden çekmeden.
Bu dediği ile ipleri biraz gevşettim. Ardından ellerimi yavaşça iki yanıma indirdim. Hala göz göze iken, sanki bu an hiç bozulmayacak gibiydi. Yavaşça dudaklarına yaklaştığımda hemen geri çekildi. Açıkçası buna sinir olmuştum. Bu bir oyun değildi sonuçta. Oyun olsa bile ilk önce o başlatmıştı.
"Acele etmemiz gerek." dedi ve vakit kaybetmeden topuklu çizmelerinin çıkardığı sert ses ile hızlı adımlar atarak bulunduğumuz yerden çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Pirates Of The BANGTAN // BANGTANPİNK
FanficAdaleti sağlamak sadece 11 yoldaşın elindeydi. Onlarla birlikte kılıç sallamaya cesaret edebilir misin? ☠️☠️☠️ #LisMin #VRose #JenKook #NamSoo ☠️☠️☠️ ©GUCCIxTATA