Tam 10 gün geçmişti.
Yoongi'nin işi biteli ve kazandığımız zaferle Jungkook'un tahta geçmesinin üzerinden tam 10 gün geçmişti. Pek çok korsanı kaybetmiştik. Bazıları da çok ağır yaralanmıştı. Bu yüzden Jungkook herkes kendini toparlayana kadar kimsenin Jeju'dan gitmesini istememişti. Gemisini ve hazinelerini kaybedenler tekrar kavuşmuştu. Buna Kaptan Namjoon ve Kaptan V'nin gemileri de dahil. Kore kralı onların gemilerini ancak kazanırsak geri verecekti ve sözünü de tutmuştu. Ancak benim bir hain olduğum gerçeği de bakanların da gazıyla kralı daha çok öfkelendirmişti. Kore sınırları içerisinde görüldüğüm anda öldürülecektim.
Yani Kore, doğduğum ve büyüdüğüm yer benim için artık bitmişti.
Buna üzülmüyordum. Çünkü hayatımda çok fazla iyi yön olduğunu söyleyemezdim. Bir korsan ile evliydim ve mutluydum. Tabii evlilik bir yana, Jungkook kendini toparladığı anda benim korsan olduğumu kendi ağzıyla ilan etti. Bunun üzerine de kralın köpeği olan muhafız Jimin, artık yoktu. Zaten hiçte olmamıştı.
Yoongi ise ölmedi.
Jungkook onu tüm bu yaptıklarından dolayı sarayın hainler için yapılmış olan mahzeninde günlerdir işkence çektirtiyordu. Ölmek için yalvarmasını istiyorduk belki de, ama o yapılan onca eziyete rağmen ağzını bıçak açmıyordu. Şu anda Jungkook ile sarayın büyük balkonunda üstümüze süzülen ay ışığının altında bunu konuşuyorduk.
"Öldürmeyecek misin?" diye sordum. Ama Jungkook çok dalgındı ve bu yüzden hiç cevap vermiyordu. "Bunca olandan sonra yaşaması mümkün değil." dedim. Amacım onun aklını çelmek değildi. Sadece aklımdan atamadığım tüm o yaptıkları.
"Onun yaptıkları suçlu..." Bana baktı. "Ama ona bunları yapmasına sebep olan kişide suçlu." dedi dişleri arasından konuşarak. Amcasına olan öfkesini dile getiriyordu.
"Yaptığı nankörlük ne olacak peki?" diye sordum. "Sana yaptıkları, ailene yaptıkları?" Ben deli gibi öfkeliyken, o çılgınca düşünceliydi. "Yıllardır benden sakladıklarını bir kenara bırakıyorum. Şimdiye bakmamı istiyorsan gerekeni yapmak zorundasın."
"Elbette yapacağım. Hatta yapıyorum." dediğinde duraksadım. "Ne demek bu?" diye sorduğumda sessiz kaldı. "Jungkook söyle lütfen. Ben aramızda daha fazla sır olsun istemiyorum." dedim ötmesi için.
Omuzlarını düşürdü. "Elbet öğreneceksin Jimin. Sadece güneşin doğmasını bekle." dedi. Şifreli konuşmalardan hiçbir zaman hoşlanmadım ve asla hoşlanmayacağım. "Beni korkutuyorsun." dedim.
"Adaletli olmak istiyorum Jimin. Ölüm çok basit gibi geliyor. Ona vereceğim ceza ölümden daha beter olacak inan bana." dedi ve bana güven verici bir gülümseme sundu.
İstemesem bile ben hep Jungkook'a güveniyordum. Yani değişen bir şey yoktu. Bu sırada arkamdaki ayak seslerine döndüğümde bizimkilerin yüzlerindeki huzurla yanımıza geldiklerini gördüm. Jungkook balkonda keyifli dakikalar geçirelim diye bir masa hazırlatmıştı. Herkes geldiğinde bizde Jungkook ile beraber masaya ilerledik.
Kaptan V ve Rosé yan yana, onların karşısında Hoseok, Hoseok'un yanında Jin vardı. Bizde Lisa ile Kaptan V ve Rosé'nin yanındaki sandalyelerde yerimizi aldık. Bizim karşımızda da Kaptan Namjoon vardı. Jungkook ve Jennie baş köşeye oturdu. Ama Jisoo ayakta kaldı ve bekledi. Bunu fark eden Jungkook gülümsedi ve ona oturması için işaret yaptı. Jisoo'da gülümseyerek karşılık verdi ve Kaptan Namjoon'un yanındaki yerini aldı. Ama benim dikkatimi çeken şey kapıda dikilen cariye ve cariyenin kucağında battaniyesine sarılı olan bir bebek vardı.
"Ah sonunda!" dedi Hoseok ve keyifle bizlere baktı. "Mutluyuz, huzurluyuz ve içiyoruz. Tanrı bizi cehennemine almadan önce cenneti tattırdı." dedi gözlerinin içi parlayarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Pirates Of The BANGTAN // BANGTANPİNK
FanfictionAdaleti sağlamak sadece 11 yoldaşın elindeydi. Onlarla birlikte kılıç sallamaya cesaret edebilir misin? ☠️☠️☠️ #LisMin #VRose #JenKook #NamSoo ☠️☠️☠️ ©GUCCIxTATA