Namjoon bir yandan mama sandalyesindeki Yerin’e sebze çorbasını içirmeye çalışıyor, yanında oturan Minseo’ya da küçük küçük kestiği mantarlı krepten yediriyordu. “Seokjin’e dönüp baktı. Biraz sakin ol lütfen. Hiçbir şey düşündüğün gibi olmayabilir.”
Seokjin aynı sayfayı yenilemekten yorgun düşmüştü. Ekrana hınçla bakıyordu.
Joohyun’un instagrama dün attığı fotoğraf tüm huzurunu alıp götürmüştü. Resim atölyesi gibi bir yerde çekilmiş bu fotoğrafta, uzun boylu, yakışıklı bir erkeğe çok yakın duran, hatta yarı yarıya sarılan Joohyun, sanki dünyadaki bütün mutlulukları çalıyor gibi gülümsüyordu. Ve Seokjin itiraf etmekten nefret etse de adam gerçekten çok yakışıklıydı. Orta yaşlı, güler yüzlü ve esmerdi. Hafif kırlaşmaya başlamış kıvırcık saçları başının üstünde bir taç gibiydi. Gülümsüyordu ve üstünde gözleriyle aynı renk koyu yeşil bir gömlek ve keten bir pantolon vardı.
“Bak bak, açıklamaya bak. Destan yazmış altına.”
Joohyun sayfanın altına, “Al mio prezioso mentore Antonio: Grazie per quello che mi hai insegnato in Italia. Per favore, continuiamo ad illustrare l'universo con i nostri pennelli. Memoria d'istituto, pace!” notunu düşmüştü.
Seokjin alttaki otomatik çeviri ibaresine bastı. “Ne? Ne! ‘En sevdiğim Antonio. Öğretmen ve tüm dünyanın resimlerini çiz, hatıram, barışalım.’ Ne? Sevdiğim derken?”Namjoon, “Hayatımda bundan saçma şey duymadım.” Diyerek ekrana göz attı. “Alakası yok Seokjin. Diyor ki, ‘En değerli akıl hocam Antonio'ya: İtalya'da bana öğrettiklerin için teşekkür ederim. Lütfen fırçalarımızla evreni resimlemeye devam edelim. Enstitü hatırası, barış!’"
Seokjin şaşkınlıkla ona baktı. “Nasıl çevirdin bunu?”
Namjoon sinirle ona baktı. “Of! En yakın arkadaşım olacaksın bir de! Yüksek lisansımın yarı dönemini Fransa’da, yarısını da İtalya’da yaptım hatırlarsan.”
“Of hatırlamaz mıyım? Hep bu adam yüzünden. Bak bak, biceps, triceps, tüm kol kaslarını gözümüze sokuyor. Of ya, yakışıklı da bu!”
Namjoon ne dediğini çok önemsemeden, “Sen daha yakışıklısın.” Diye teselli etti. Masadaki gazeteyi okuyup iki bebeği aynı anda beslediği için ne dediğinin çok farkında değildi ve Seokjin de ikna olmamıştı. “Daha yakışıklı olabilirim ama İtalyan değilim.”
“Hıhı. Sapına kadar Korelisin.”
Seokjin somurtup ekrana tekrar baktı. Demek bu adam Antonio’ydu. Öğretmenim dediğine göre, gerçekten öğretmeni olabilirdi. Ama sarılması de gerekmezdi yani! Düşüncelerini kesen şey Namjoon’un gazeteyi katladıktan sonra ona seslenmesiydi.
“Kafana takmanı gerektirecek bir şey yok. İtalyanlar bizden daha farklı insanlar. Akdeniz kanı sonuçta. Çok sıcak kanlılar ve sevgilerini temasla gösteriyorlar. O yüzden, fotoğrafın açıklaması da dahil olmak üzere garip olan tek şey, senin bu kadar takılman. Ne oldu Seokjin, seni rahatsız eden ne?” Yüzünde apaçık bir şeyi görmezden gelmenin muzip gülümsemesi vardı.“Ne rahatsız edecek beni ya? Şimdi orada bir İtalyan’a aşık olsa, ne olacak? Evlenecek adamla, gelemeyecek İtalya’dan. Sonra Yerin, onsuz kalacak. Benim derdim o.”
“Tabi tabi.” Diyerek başını salladı Namjoon. Bıyık altından gülüyor ve zerre inanmadığını belli ediyordu. “Eminim odur. Yalnızca Yerin mi? Emin misin?”
Seokjin zoraki şekilde gülümseyip portakal suyuna uzandı. “On kere eminim Namjoon. Başka neden olacak?”
Namjoon masumca ellerini iki yana açtı. “Az önce söylediklerini duyan herkes, onu kıskandığını düşündürdü de.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh!Baby Series: My Sunshine✔
Fanfiction"Bunu biliyor muydun?" diye sordu Seokjin. Joohyun başını iki yana salladı. "Hayalini bile kurmadım." Seokjin beşikte onlara bakan küçük kıza baktı. "Merhaba gün ışığı. Yeni ailene hoş geldin." Oh!Baby Series {5} The fifth book.