Seokjin camdan hala ıslak geniş çimlere, boyalı çitlere ve ay ışığında parlayan ağaçların yapraklarına bakarken, içine düştüğü durumu sorguluyordu. Üst katta beşiğinde uyuyan bebeğin sesini hemen duyabilmek için açtığı bebek telsizi, Seokjin için yeniydi. Şimdiye kadar taşıdığı tek cihaz çağrı cihazıyken şimdi bunlara bebek telsizi ve kamerası eklenmişti.
Arkadaşlarının yokluğu içinde bir kor gibiydi. Sanki göğsünün ortasında kocaman bir boşluk vardı, ama ona rağmen yaşıyordu genç adam. Her şeye, tüm yaşadıklarına rağmen sanki Hee Jin ve Jin Wook tatile gitmişti, Yerin'i bu ikiliye emanet etmişlerdi. Ama Seokjin neden onlara ait bu evde yaşadıklarını sorgulamaya başlayınca, orada tıkanıyordu. Oradan sonra birden gerçeklik her zamankinden daha belirgin hale geliyor, sanki altındaki zemin kayıyormuş gibi çarpıyordu Seokjin'i.
Bir cerrah olarak geçirdiği onca yıldan sonra alışacağını düşünüyordu ölüme. Bu yaşadıkları, ne olursa olsun, insanın yakınından gelen ölüme, acıya ve kayba alışamayacağını kanıtlar nitelikteydi.
Geçmiyordu. Geçmemişti. Ne boğazındaki düğüm, ne içindeki boşluk, ne de sürekli Jin Wook'la paylaşmak istediği şeyler. Hiçbiri geçmemişti ama Seokjin alışmıştı. Belki Yerin olsa daha yıkıcı bir öfke ve acı yaşardı ama Yerin'in düzeni bozulmasın, kaybını hissetmesin daha fazla diye, dik durmak zorunda hissetmişti kendini.
Camın önündeki telsizin yanında duran buzlu bardak da yeniydi. Seokjin son zamanlarda eskiye nazaran daha sık ve daha çok içer olmuştu. Bardağı kavrayıp son damlasına kadar içtikten sonra kenara bıraktı.
Merdivenlere yönelirken, merdivenin başındaki duvarla duraksadı. Arkadaşlarının her anı, resimlenmiş, çerçevelenmiş halde, duvarlara asılmış haldeydi. Gülümseyen yüzleri her yerdeydi. Çok bakamadı o genç yüzlere. Elini çabuk tutup hızlı adımlar attı.
Merdivenleri tırmanıp kendi odasına yönelecekken, Joohyun'un kaldığı odadan kesik bir hıçkırık duyar gibi oldu.
Merakına yenilerek beyaz kapıya doğru yaklaştı. Zaten aralık olan kapı içerideki çift kişilik yatağa oturmuş, göz yaşı döken kadını ortaya seriyordu.
O yüzden Seokjin tereddüt etmeden kapıyı itip içeri girdi ve yatağa ilerledi. Yavaşça dizini kaldırıp yatağa oturdu ve Joohyun'un omzuna tüy gibi bir dokunuş bıraktı. Kız gözyaşlarıyla ıslanmış yüzünü kaldırıp Seokjin'e baktı. Elinde sımsıkı tuttuğu kahverengi, basit fotoğraf çerçevesi Seokjin'in önüne koydu.
"Sen de fotoğrafların adil olmadığını düşünmüyor musun? Baksana, buradalar, gülümsüyorlar. Hiç gitmemiş gibiler Seokjin, yaşantıları yarım kalmamış gibiler. Şuradaki Hee Jin'in gülümsemesine baksana. Yerin'in saçlarını örecek, onu okula gönderecek, diplomasını gurur dolu gözlerle izleyecek gibi. Ya Jin Wook? İleride kızının evleneceği kişi mihrapta beklerken, onunla yolu yürüyecek gibi. Hiç olmayacak hayaller kurduklarını bilmiyorlar Seokjin, kimse onlara söylemedi!"
Seokjin, kızın yumruk halinde kendi göğsünü döven elini iki eli arasına hapsedip yorganın üzerine indirdi. Ellerinin arasında buz kesmiş bu el, kızın kaç zamandır harap olduğuna dair kesin bir işaret vermiyor, ancak tahmin etmeye izin verebiliyordu. O yüzden kızın elini bırakmadan ona baktı. "Biliyorum," dedi. "Senin benim gibi binlerce planları vardı. Ve bu planları en çok onlar hakediyordu."
"Gün içinde, geçiyor sanıyorum Seokjin. Yeni bir resmi bitirmeye çalışırken, Yerin'in ihtiyaçlarına koşup onun için sağlıklı fikirler ararken, yemek yapmaya çalışırken, günlük hayatın içinde geçiyor sanıyorum. Alıştım sanıyorum ama... Ama gece çöküyor, karanlık basıyor, sanki bir el benim göğsümü sıkıştırıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh!Baby Series: My Sunshine✔
Fanfic"Bunu biliyor muydun?" diye sordu Seokjin. Joohyun başını iki yana salladı. "Hayalini bile kurmadım." Seokjin beşikte onlara bakan küçük kıza baktı. "Merhaba gün ışığı. Yeni ailene hoş geldin." Oh!Baby Series {5} The fifth book.