Acı..
Daha küçük yaşta bu kelime yüzüme bir tokat gibi inmişti. Daha ne demek olduğunu bile bilmezken ben bu kelime ile yüzleşmiştim. Annem.. Babam.. Canım çok acıyordu, sanki rüzgar esmiş ve bir anda giderken beni de bir yere savurmuştu. Ayağa kalkmak o savrulduğum yere bir daha bakmadan çekip gitmek istedim..
Ama bende bir rüzgar olmaktan korktum, giderken geride kalanları savurmaktan onlar acı yaşatmaktan korktum. Savrulduğum yer beni darmadağın etmesine rağmen ben, ben savurmaktan korktum. Gözümden bir damla yaş aktı ,yanağıma doğru süzüldü. Elimin tersiyle akan yaşı sildim. Güçlü durmak zorundaydım. Dayanmalıydım. Boğazıma koca bir yumru oturdu, yutkundum. O kadar yutkundum ki geçmedi.
Elimde ki kağıdı katlayıp cebime koydum. Gözümden ardı sıra yaşlar gelmeye devam ederken ayağa kalktım. Yaşlardan dolayı gözlerim buğulanmıştı ve etrafı seçmekte zorlanıyordum. Bu ne demekti? Babam annemi öldürmüş müydü gerçekten? Nasıl olurdu böyle bir şey? Yapmazdı, yok hayır yapmazdı. Kendi canını, elini tuttuğu, yüzünü sevdiği, gözlerine sevgiyle baktığı eşine bunu yapar mıydı? Göğsüm sıkıştı bir an. Sendelediğimi hissettim. Bir yer tutunmak amacıyla kolumu kıpırdattım ama bana fayda sağlamadı. Zaten buğulu olan gözlerim daha çok karardı, bacaklarım titredi ve kendimi daha fazla tutamadan çöktüğüm yere doğru düştüm. Kafamın altında hissettiğim bir el kafamı çarpmama mani olurken ben gözlerimi kapattım.
*
Başım ağrıyordu. Midemin de pek iyi olduğu söylenemezdi, sanki üzerimden biri koca bir tır gibi geçmişti. Gözlerimi araladığım da bulunduğum yer farklıydı. En son gözlerim kararmıştı sonrası yoktu. Burası neresiydi? Ben buraya nasıl gelmiştim? Daha fazla düşünmeden olduğum yatakta doğruldum ve sırtımı başlığa yasladım. Burası yatak odasıydı. Çok büyük bir odaydı. Sağ tarafta kapısı olan, sol tarafta büyük bir pencere, pencerenin önünde bir koltuğu olan yatağın sağında ve solunda da bir kapı vardı. Muhtemelen biri banyo diğeri ise giyinme odasına gidiyordu. O da çok güzeldi. İyi de burası kimin odasıydı böyle? Ağrıyan başıma elimi götürüp şakaklarımı ovdum. Gözlerimi kapatıp kafamı geriye attım. O sırada odanın kapısı açıldı, gelene bakmak için kafamı sağa doğru çevirdim. Gelen Ömer'di. İyi de ben bunları öğrendiğimde yanımda Ömer yoktu ki. Onun evi miydi burası?
''Daha iyi misin?'' Ömer'in sorusuyla iyice doğruldum yan dönüp ayağımı yataktan çıkartacağım zaman omzuma dokunan Ömer buna engel oldu.
'' İyiyim, elini çekersen gitmek istiyorum.''
''Daha iyi değilsin. Serum yeni bitti. Biraz daha dinlenmen gerekiyor, bu halde gönderemem seni.''
Gözlerim yüzüne tırmandı. Tırmanırken de bir yandan üzerini süzdüm. Siyah takım elbisesi üzerine tam oturmuştu. Yakışıklı görünüyordu, siyah tutamları alnına düşmüş bana bakıyordu. Eli şakaklarımda ki parmaklarımı tuttu bir anda ne yapmaya çalıştığını anlayamadan yatağın kenarındaki küçük boşluğa oturdu. Alnımın ortasında kaşlarımı çatmaktan ufak bir çizgi belirdiğine adım gibi emindim. Parmaklarını çekip kendi parmaklarını koydu bana doğru biraz daha yaklaştı. Bir erkeğe göre oldukça zarif olan parmaklarıyla başımdaki ağrıyı aldı götürdü sanki. Afalladım, yapmamalıydı. Biz artık bitmiştik olmazdık ki bir daha. Kaşlarım daha çok çatıldı.
''Neden buradayım?'' Kendi dikkatimi dağıtmak istercesine sorduğum soru karşısında Ömer Asaf hiç aldırmadı bile yaptığı işine devam etti.
''Ellerini çekersen bir an önce kalkıp gitmek istiyorum. Hayır yani bu ne yakınlık? Gelmiş bir de alnımı ovuyorsun. Çek parmaklarını.'' Hala beni duymamış gibi yapmaya devam ederken gözü yüzümde gezindi. Ofladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZ MASALI
General FictionBirer oyunun parçasıydık, ikimizden biri sobelenecekti. Saka kuşu & Efsunkar